Zaman mıdır acıları hafifleten, unutturan, yok eden,
Yoksa acılar mıdır zamana kendini teslim eden.
En güze ilaç deseler de zamana dair, yaşadığımız acıların, yıkımların boyutu öylesine büyük ve derin ki hatırlamak adına zihnimizde, ruhumuzda çok fazla derin iz, yara var!
İmtihan dünyasında 6 Şubat tarihinin ne büyük acılarla yüreğimize işleyeceğinden habersizdik. Bir kıyamet hayali kurun deseler inanın böylesine büyük bir felaketin resmi çizilmezdi zihmize.
Bir gün öncesinde Ankara Sincan’a Yozgatlılar’ın arabaşı programına katılmıştık. Muhteşem bir katılımla Ankara’nın önemli bir semtinde Yozgatlı panayırı kurulmuştu adeta.
Gecenin bitiminde Yozgat’ın vefakar, mütevazi, gönül insanı, dava adamı ve memleket sevdası ile dolu belediye başkanlarından Yusuf Mertoğlu ile beraberdik.
Çok anlamlı saatlerin arından Yozgat’a dönmüştük her şeyden habersiz.
Sabaha karşı Yozgat’ı ayaz, kar, boran, az ötemizdeki şehirleri ise adeta küçük kıyamet kaplamıştı. Erken saatlerde telefonuma düşen mesajlardan durumun vahametini anlıyordum ancak yaşananları hayal etmeye o anki düşüncelerimin yetersiz olduğunu yaşananları gördükçe anladım.
Küçük kıyamet kopmuştu!
Film gibiydi ama sonu yoktu, reklamları, ya da beğenmedim yenisi gelsin tercihimiz hiç yoktu.
Aynı gün gazetemizin Yozgat’taki bürosunda duygularımızın ağır yükü altında işimizi yapmaya çalışırken bir anda biz de sallanmaya başlamıştık.
Birkaç saniyeliğine yaşadığımız sarsıntı bile yeterince korkmamıza, o korkuyla en sevdiklerimizin merakını yüreğimin en derinlerinde ve büyük bir kaygıyla hissetmemizi sağlamıştı.
Saatler saatleri kovalarken peş peşe meydana gelen depremlerin acı bilançosu ortaya çıkıyor bir anda ülkemiz farklı bir atmosfere bürünüyordu.
Millet olabilmenin manasını en derin duygularla yaşayan Türk Milleti, ilk andan itibaren cepheye koşar gibi depremin vurduğu 11 ile koştu.
Yolların geçit vermediği, zamanın nefesleri kestiği, yarışın hayat pahasına yapıldığı o anları hayal etmesi bile güç.
Yozgat depremde yaraların sarılması adına boyundan büyük duruşu ile bir kere daha gösterdi: vatanseverliğini, insan severliğini, zamanın ötesindeki o muhteşem iradesini.
Şehrin o dönemli valisi Sayı Ziya Polat, belediye başkanı Sayın Celal Köse, depremin ilk anından itibaren bölgeye ulaştılar. Henüz acıların çığlıklarla karıştığı zaman onlar elleri ile enkazlara müdahale etmekten geri durmadılar.
Ne valilik makamı, ne başkanlık makamı, ne kaymakamlık; enkaz altında kalan canları kurtarmak için tek vücut oldular.
Yüreklerini ortaya koydular. Şuan kelimelerin yetmediği, bazılarını yazmadığım muhteşem bir irade ortaya koydular, deprem cephesinde bir ‘Kurtuluş Mücadelesi’ verdiler.
Araçlarda yattılar, çadırdan bozma yerlerde uyudular, yemediler yedirdiler. Yozgat’taki sorumluluklarını, görevlerini omuzlarına alarak geldikleri deprem bölgesinde düne kadar akıllarından bile geçirmedikleri bir diyarda, hiç tanımadıkları insanları yaşatmak için mücadele ettiler.
Bir insanlık imtihanında Yozgat, yöneticisinden sokaktaki vatandaşına kadar topyekun bir seferberliğin içine girmişti.
Şükürler olsun, devleti ile birlikte yaraların sarılması adına her yerde Yozgat ve Yozgatlı vardı!
İki kez deprem bölgesine gitmek, oradaki atmosferi görmek, yaşamak, insanları ile konuşmak kısmet oldu.
Yeryüzündeki gerçek kıyameti yaşayan o insanların yaralarını sarmak adına ne yapsak az gelir.
Dileğim ve temennim Mevla beterlerinden korusun ve bu acıları dünya üzerinde yaşayan hiçbir insana, millete yaşatmasın.
Devletimiz yaraları sarıyor, yıkılan binaların yerine yenilerini yapıyor, yeni yaşamlar kuruluyor.
Yüreğimizdeki, gönüllerimizdeki yıkıntılar nasıl inşa olur, yaralar nasıl sarılır diyorum zaman çıkıyor karşıma.
İnşallah zaman her zaman olduğu gibi yine ilaç olmaya devam eder.