Sivas Caddesi’nde Bacanlı’ların Bahri bey vardı. Yalçın Bacanlı’nın babası.
Şimdiki Yalçın Bacanlı apartmanlarının olduğu yerde tek katlı bahçeli evleri vardı.
Yan komşuları da Selahattin Ersoy ve Hacı Bekir Akyol’du.
Babamın amcası Ziya Bey’in yakışıklı mı yakışıklı bir oğlu vardı.
Veteriner Yüzbaşı Muhittin Yılmaz Erbaz.
Yozgat’a izinli geldiği günlerde üniformasıyla şöyle bir Lise Caddesi yaptı mı bir bakan, döner bir daha bakardı.
Bekârdı. Evlendirmek için münasip bir kız bakıyorlardı.
Yalçın abinin bir kız kardeşi varmış. Nebile… “Güzel Nebile” derlermiş.
Bizimkiler Güzel Nebile’ye dünür düştüler.
Neler olup bittiğini tam çözemesem de ailenin en küçük bireyi olarak ben de katılmıştım dünürlüğe…
İlk orada gördüm Nebile ablayı… Gerçekten çok güzeldi… Söz kesme, nişan, derken, bu yeni akrabalarımızla ilişkilerimiz iyice ilerlemiş, gidip gelmeler misafirlikler başlamıştı.
Hepsinde de ben vardım. Güzel Nebile ablam, çocuksu, çekingen, bakışlarımı yakaladı mı, utanarak gözlerimi kaçırıyor, başımı öne eğiyordum. Başlarda böyleydi ama daha sonraları göz göze geldiğimizde bana gülümsediğini gördüm. Ben de ona gülümsüyordum artık.
Bir gün “ Yanıma gelsene Karaoğlan” diye çağırdı beni. Yanına oturttu, saçlarımı okşadı.
Beni seviyordu. Ben de onu seviyordum. Ve bu hep böyle devam etti.
Bir araya geldikçe sohbet ediyorduk hep. İlkokula bile başlamamış bir çocukla,
evlilik çağındaki bir hanımın sohbeti ne idiyse bizimkisi de öyleydi işte.
Bizim ailenin büyükleri “Gelin hanım”, daha genç veya küçük olanlar “yenge hanım” diye hitap ediyorlardı ona. Ama ben bir türlü “Yenge” diyemedim.
Samimiyetimizin derecesinde “yenge”, hem yetersiz, hem yavan, hem de resmi bir kelimeydi!
Güzel Nebile ablamdı o benim ve “abla” dedim hep.
Nişanlılık dönemi böyle geçti Güzel Nebile ablamla emmioğlunun…
Ve Yozgat usulü Perşembeden Pazara davullu, zurnalı, yemekli, içmekli görkemli bir düğünle çok güzel bir gelin oldu Güzel Nebile ablam…
Düğünden sonra da – masal bu ya- telli duvağı, beyaz gelinliğiyle, Beyaz Atlı Prensinin (pardon, Yüzbaşısının) terkisine atladığı gibi taa Trabzon’a gittiler…
***
Bir sabah annem dikildi başıma. ”Kalk, çabuk giyin!
” Niye, neden, niçin? Cevap yok! Telaşla çıktık evden.
Soluk soluğa vardık Güzel Nebile ablamın baba evine.
Konu komşu toplanmış. Ağıt figan ortalık.
Herkesin yüzünden düşen bin parça…
Neler olup bittiğini anlayamıyordum.
Ne çe sonra Sivas tarafından gelen bir askeri araç,
Güzel Nebile ablamın babasının evi önünde durdu.
Çığlıklar, feryatlar, ağıtlar ayyuka çıktı…
Ve araçtan indirdikleri tabutun üzerindeki telli duvak,
Güzel Nebile ablamın duvağıydı.
Trabzon askeri gazinosundan denize,
Düşmüştü?
İtilmişti?
Atılmıştı?
İntihar etmişti?
Bu soruların cevabını hâlâ bilmiyorum.
Mekânı cennet olsun…
Selam ve sevgilerimle