Kalpler yine mâtemde, gönül perişân oldu,
Ak saçlı dağlardaki umutlar bî-cân oldu,
Hüzünler “Gül” kokuyor, ilkbahar hazân oldu...


 “Üşüyorum” desen de dağları yol eyledin;
 “Sonsuzluğu” düşündün, “Dikeni Gül Eyledin.” 


Emr-i İlâhî böyle, her insan göçer bir gün,
Mutlak hitâma erer “gurbet”teki bu sürgün,
Ölüm “sıla”ya köprü, âşıklara toy-düğün;

Bir vuslat şafağına zirveden el eyledin;
“Gül”e pervâne oldun, “Dikeni Gül Eyledin.”


Takdîre tedbîr olmaz, mukadder bir kader var,
Son yolculuk biterken yepyeni bir sefer var,
Tabutta er oğlu er, gönüllerde keder var… 


“Sırât-ı mustakîm”i lisân-ı hâl eyledin,
Bir menzile vardın ki, “Dikeni Gül Eyledin.”


Mâzi, gönül ufkunda bir fasl-ı melâl gibi,
Yıllanmış hâtıralar sanki bir masal gibi,
Ağlıyor “gardaş”ların, gökteki Hilâl gibi,  


Milletin gözyaşını bir anda sel eyledin,
Bu nasıl bir muhabbet, “Dikeni Gül Eyledin.”


Turkuaz sevdâlarla yükselirken sancaklar,
Yesevî nefesiyle mayalandı Ocak’lar;
Vatan evlâtlarına “Dergâh” oldu Mamaklar…

Her nefes “Hû” diyerek acıyı bal eyledin;
Daha gül goncasıyken, “Dikeni Gül Eyledin.”


Yiğitliğin, mertliğin, vefânın sembolüydün, 
Sevdâsı vatan olan ülkümüzün gülüydün,  
Esir Türk İlleri’nin en yanık bülbülüydün;

Altaylardan Tuna’ya gönlünü şal eyledin;
Ay-yıldızın nûruyla, “Dikeni Gül Eyledin.”


Zor günlerde kükrerdin, dilde “Adam”dı adın,
Şubat karanlığına “gök bıçaklar” sapladın, 
Her adım atışında Mahşer’i hesapladın; 


Bir hayat yaşadın ki nefsini çöl eyledin,
Yeşil yaprak içinde “Dikeni Gül Eyledin.”


Ölümü düşünerek dünyaya yâr olmadın, 
Kıble yüreklilere; zinhâr, ağyâr olmadın, 
Çektiğin çilelerden aslâ bizâr olmadın;


Sabrın doruklarında sükûtu lâl eyledin,
Salât ü selâm ile “Dikeni Gül Eyledin.”


“Ahsen-i takvîm üzre” yaşayıp bayraklaştın,
Şehitlik rütbesiyle tâ sidreye yaklaştın,
Cennet’te ehl-i Firdevs kullarla kucaklaştın;

Sen Rabb’ine giderken Güneş’i kül eyledin,
 “Gül” kokulu Alperen, “Dikeni Gül Eyledin.”