“Mükemmelleşebilir canlılar olarak doğduk ve asla mükemmel olamayacağız” diyor Proudhon oldukça karamsar ya da çokça gerçekçi bir tutumla. Karamsar olmak ile gerçekçi olmak arasında “bir farkındalık” mesafe var.

“Mükemmel” kelimesinin tekamül ile ilişkisi sadece ses benzerliği değildir sanırım. Mükemmel, tamamlanma, eksikliği tamam edilmiş şeklinde anlaşıldığında mükemmelleşebilir canlılar olarak doğduk tezinin gerçekliği daha anlaşılabilirdir.

Her zaman bir mükemmellik iddasındaki insanın, tanrılaşma iddiasına kapı araladığı korkarak söylenebilir. Oysa mükemmel olan sadece O’dur. Ve insan yalnızca Mükemmele ulaşabilir.

Peki çoğu sanatçının eseri karşısındaki tutumu, eserini yaptığından çok onu yarattığına dair söylemi insanı tanrılık iddiasına yaklaştırmıyor mu? Michaelangelo’nun ünlü “Musa” adlı heykelini yaptıktan sonra elindeki çekici heykele fırlatarak “perché non parli” yani “neden benimle konuşmuyorsun” diye ünlemesini, tam olarak kendisini “Musa” nın tanrısı sayması ve “Musa”ya canlılık izafe etmesi olarak okuyabiliriz.

Ya da Tanrı’nın ilahi buyruğuyla ortaya koyduğu emirleri ve yasakları alabildiğine hoyratça çiğneyen bir insan mükemmellik iddiasında değil midir? Çünkü hoyratlığı ve umarsızlığının içinde kocaman bir meydan okuma yok mudur? Böylece kendini Mükemmelin yerine koymuş olmuyor mu?

Veya Tanrı’nın bir ahlaka aykırı davranış karşılığında vaaz edilen yaptırımın çok ötesinde bir ceza ile insanın ümüğüne çöken ve adeta onu bu şekilde terbiye etmeye kalkan bir insan Tanrılık iddiasında değil midir ve (terbiye edici olarak) “Rab”lık misyonunu üstlenmiş olmuyor mu?

Nereye koyacağız bütün Tanrılıklarımızı. İçimize sığdıramadığımız için taşıp etrafımızı ve etrafımızdakileri boğmuyor mu? Ne kadar bu iddiadaysak o kadar zarar vermiyor muyuz, tabiki önce kendimize...

Farkında değildik, sarhoştuk, Kasımpaşa’daydık vapuru da onlar vurdu zaten biz vurmadık...

Evet, hepimiz mükemmelleşebilir canlılar olarak doğduk ama Mükemmele ulaşmaya çalışacağımız yerde Mükemmelin yerine kendimizi koymayı tercih ettik, hepsi bu.

“bırak” dedi meczup “bırak dağınık kalsın, söylenip kendini yorma”

“peki” dedi diğeri usulca...