“Yenilgi kabul etmeyen bir neslin bayraktarı” olan Enver Paşa hakkında, onun yanında üç yıl çalışan Yüzbaşı İsmet (İnönü) şu ilgi çekici tespitleri yapmıştır: “Enver Paşa ihtilâlden önce ahlâk, cesâret ve kahramanlık mîsâli olarak tanınmıştır. Enver’e en çetin kıt’a hizmetleri tam ve îtimatla emniyet edilmiştir. Enver Paşa, şahsî meziyetleriyle iyi bir asker, iyi bir subay olarak cemiyetin kusur olarak bildiği unsurlardan, insanın tasavvur edemeyeceği kadar nasibi olmayan bir tiptir. Askerî vasıfları bakımından vatansever, çalışkan ve korku nedir bilmez müstesnâ kahraman olarak askerliğin aradığı ölçülerin en yukarı seviyesinde yer almıştır.” Yâni Enver Paşa; ömrü boyunca temiz, örnek ve mütedeyyin bir kişi olarak yaşamıştır. A. Recep Baysun’un belirttiği gibi “Yalnız cesâret ve kahramanlığıyla değil, özel yaşayışıyla da herkesin hayranlığını kazanmıştır.” Enver Paşa; “Hiçbir şart altında inancını kaybetmeyen, îmanından aldığı güçle hayatta hiçbir zorluk tanımayan, ümitsizlik nedir bilmeyen, yıkılmayan, dünyayı sırtında taşıyabileceğini düşünen bir insandır.”
Eşi Nâciye Sultan’ın Trablusgarp’tan “Dön artık!..” diye haykıran yalvarışları karşısında, vatan için her türlü fedâkârlığın yapılması gerektiğini dile getirdiği 27 Temmuz 1911 tarihli cevâbî mektubunda Enver Bey’in yazdığı şu cümle onun ne denli mütevekkil bir insan olduğunu göstermektedir: “Allah’a boyun eğmek gerekir… Tevekkül, bütün kuvvetimizi harcadıktan sonra da bir silahtır.”
Yakın çalışma arkadaşlarından Halil Menteşe de Enver Paşa hakkında şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Enver, hırs-ı câh ile mâlul değildi. Enver; saf, aynı zamanda yüksek bir ülküyle dolu bir rûhun sâhibi, ülküsü uğrunda hayatını dâima küçümsemiş bir kahramandır. Memlekette bayrak elinden düşünce Buhara’da yeniden Türk bayrağına sarılmış ve oradaki Türkleri kurtarmak için Bolşeviklerle aslanlar gibi dövüşürken eşsiz bir kahraman görkemiyle ölmüştür.”
İngiliz yazar Peter Hopkirk Enver Paşa hakkında şunları ifâde etmiştir: “Birinci Dünya Savaşı çıktığında 32 yaşında generalliğe yükseltilen ve Harbiye Nâzırı olan yakışıklı Enver; bir panter kadar çevik ve hareketli bir kılıç ustası, aynı zamanda bulunduğu sofrada etrafını etkileyen, Fransızca ve Almancayı çok iyi konuşan cömert, gerçek centilmen, cesur, girişimci, çabuk karar veren şövalye ruhlu parlak bir kişilik sahibiydi.”
Enver Paşa’yı her zaman kendisinden bir adım önde gören ve onunla daîma rekâbet içinde olan Mustafa Kemâl Paşa da Enver Paşa hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Enver, bir güneş gibi doğmuş ve bir gurûb ihtişâmıyla batmıştır. Bunun ortasını târihe bırakalım.”
Emekli General Ali Fuat Erden hâtıralarını yazarken, Enver Paşa’nın mânevî dünyasındaki zenginliği gözler önüne seren şu cümleleri kaleme almıştır: “Enver Paşa’nın îman ve îtikâdına, savaş sırasında Medîne’yi ziyâretinde yakından şâhit olmuştum. Medîne İstasyonu’nda inince, doğru Peygamberin Merkadi’ne, Ravza-i Mutahhara’ya yaya olarak gitti. İstasyondan oraya kadar epey mesâfe vardı. Cemâl Paşa, Faysal Bey (geleceğin Irak kralı), şerifler, seyyidler, Medîne eşrâfı, sivil ve askerî erkân, Enver Paşa’nın etrafında ve gerisinde yürüyorlardı. Bütün Medîne halkı karşılıklı olarak saf tutmuştu. Kasîdeler okunuyordu. Caddenin iki tarafında develer kesiliyor; kan, fıskiye gibi fışkırıyordu. Fakat Başkomutan Vekili kendisine yapılan bu töreni görmüyor ve işitmiyor gibiydi. O, Asıl Komutan’ın, Peygamber’in huzuruna gitmekte idi. O’na saygılarını sunmaya, asilin vekile emânet ettiği vazifenin hesâbını arz etmeye gitmekteydi. Enver Paşa; benliğinden geçmiş, ellerini göğsünün üzerinde saygı ve taatle bağlamış, başını öne eğmiş, sessiz sessiz ağlıyordu. Ve bütün bu yürüyüş esnâsında biteviye ağlıyor, gözlerinden yaşlar döküyordu.”
Enver Paşa’nı şehadetinin sene-i devriyesinde kaleme aldığımız bu yazımızı, Dr. Ramazan Balcı’nın, Enver Paşa’nın kişiliği hakkında çeşitli kaynaklardan derlediği, fazla söze hâcet bırakmayacak nitelikteki tespit ve değerlendirmeleriyle kapatalım: “Onu yakından tanıyan herkesin üzerinde birleştiği nokta Enver’in bir insan olarak mükemmel ahlâkî değerlere sâhip olduğudur. Bir gün bile hiddetlendiğini, ağzından çirkin ve kaba bir sözün çıktığını gören olmamıştır. Sevinmek ve öğünmekten nefret eder, kızıp öfkelendiği zamanlarda bile ölçülü konuşmasını bilir. Sır saklamak ve niyetini dışa vurmamak husûsunda olağanüstü bir kudreti vardır. Bir insanın çıkabileceği en yüksek makamlara yükseldiği hâlde samîmiyetini ve alçak gönüllülüğünü kaybetmemiştir. Keskin bir zekâ ve sâlim bir muhakeme, muhatabını iyi tanıma gibi yaşından beklenilmeyen, yaradılıştan edep ve terbiye sâhibidir. İffet ve nâmus timsali, ferâgatin en üst sınırında, hayat ile ölüm arasında fark görmeyecek derecede ideâlist yaşamıştır. Hiçbir engel ve tehlike kabul etmeyen kalbi ona bir an bile korkunun heyecânını tattırmamıştır. Rûhunda o kadar inatçı bir azim ve sebat vardı ki, bunu yenmek mümkün değildi. Hayatında attığı adımların hiçbirini geri çektiği görülmemiştir. Dâima şahsî cesâretin zirvesinde yaşamış, hayatı savaştan ibâret kabul ederek her zaman tehlikenin en önünde bulunmuştur. Makedonya’daki çete savaşlarındaki haklı ününü de bu şekilde en az on kere ölümden dönerek kazanmıştır. Trablusgarp’ta gülleler arasında dolaşır, Başkomutan’dır, yine avcı hattındadır. Nihâyet Belcivan’da ölüme giderken bir avuç atlının en önündedir.”
Ve “Şehîd-i Âlâ ve Gâzî-i Nâmdar” Enver Paşa’ya Yüce Rabbimizden rahmet ve mağfiret, Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’dan şefkat ve şefâat niyaz ediyorum. Rûhu şâd, mekânı Cennet, makâmı âli olsun. Enver Paşa’nın, cümle şühedânın ve bütün geçmişlerimizin ervâhı için; El-Fâtiha…
Son...