İçinde bulunduğumuz Ağustos ayı Türk milletinin zaferler ayı olarak kabul edilir. O yüzden biz de bu aydaki zaferlerimizi kutlamak ve hatırlamak amacıyla ünlü tarihçimiz, Yılmaz Öztuna’nın 1965 yılında yazdığı uzun ve kapsamlı makalesinden alıntılar yapıp okuyucuya sunuyorum.

İlgi ile okunacağını ümid ediyor, atalarımızın iradesinin nerelere kadar uzandığını görmemiz bakımından Yılmaz Öztuna’dan yaptığım alıntıyı aktarıyorum.

“Türk deniz kuvvetlerinin başı olan Kapdân-ı deryâ veya halk tabiri ile kaptan-paşa, Dîvân-ı Hümâyûn’un (Türk İmparatorluk bakanlar kurulu) tabii üyesiydi. Kapdân-ı deryâ XVI. Asırda beylerbeyi (oramiral) rutbesini taşırdı. XVI. Asrın sonlarından itibaren ekseriya vezir (büyük-amiral) rutbesini almışladır. Dîvân toplantıları için Topkapı Sarayı’na gelmekle beraber İstanbul’da bulunduğu zamanlar, Kasımpaşa’daki makamında işlerini görürdü. Kapdân-ı Deryâ, Akdeniz ve Karadeniz’deki Türk deniz kuvvetlerine kumanda ederdi. Zaman zaman Atlas Okyanusu’na açılan Türk filoları da, Cezâyir beylerbeyliğine, dolayısıyla Kapdân-ı Deryâ’ya bağlıydı. Ayrıca Kapdân-ı Deryâ’ya değil, doğrudan doğruya Dîvan-ı Hümâyun’a bağlı 4 amirallik vardı. Tuna Kadanlığı, Hind Kapdanlığı, Fırat Kapdanlığı ve Hazar Kapdanlığı.

Tuna Kapdanı, bu nehrin üzerinde ve deltasında bulunan Türk “ince donanma”sına kumanda ederdi. İki bahriye sancak beyliğine (tümamiralliğine) ayrılmıştı: İlki, Tuna deltasından Vidin’e, ikincisi, Vidin’den Budin’e (Budapeşte) kadar olan sahaları kontrol ederdi.

Hind Kapdanı’na, “Süveyş Kapdanı” ve “Mısır Kapdanı” da denirdi. Çünkü Kızıldeniz’in kuzey ucundaki Süveyş limanında otururdu. Kızıldeniz, Umman Denizi, Hint Okyanusu, Basra Körfezi’ndeki Türk deniz kuvvetlerinin en büyük âmiriydi.

Fırat Kaptanı Fırat ve Şattu’l-Arab üzerindeki nakliyatı kontrole memurdu. Tuna ve Hind kaptanları derecesinde ehemmiyeti yoktu.

Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından kurulan Hazar kaptanlığı ise, XVI. Asrın son ve XVII. Asrın ilk yıllarında kısa müddet devam etti. Merkezi Bakû şehri idi. Hazar Denizini kontrole memurdu.

Tuna Kaptanı malî bakımdan Rumeli (merkezi sofya) ve Budin (Budapeşte, yani Macaristan) Beylerbeyilerine, Hind Kaptanı, Mısır Beylerbeyine, Fırat Kaptanı Bağdat (Orta Irak) beylerbeyine, Hazar Kaptanı da Şirvan (Kuzey Âzerbaycan) beylerbeyine bağlıydı.   

Kapdân-ı Deryâ, aynı zamanda bir Türk deniz eyaleti (province mari. time) olan Cezâyir-i Bahr-i Sefîd veya Cezâyir-i Garb (Akdeniz Adaları) eyaletinin beylerbeyi idi. Merkezi Gelibolu olan bu eyalet, Ege adalarını, Gelibolu ve Çanakkale'yi, İzmit'i, Mora ve Yunanistan kıyılarında bazı yerleri içine alırdı.

Vezir (büyükamiral), beylerbeyi (oramiral), sancak beyi (tüm-amiral) rütbelerindeki amiraller, asâ taşımaya mezundular. Asâlarının rengiyle rütbeleri ayrılırdı. Vezir ve beylerbeyi rütbesindeki amirallere “paşa”, sancak beyi rütbesindekilere “bey” veya “reis”, alay beyi rütbesindekilere “reis” veya “kapdan” denirdi.

“Deryâ Beyleri” denen yüksek rütbeli deniz subayları, kusurları olmadıkça idari sebeplerle azledilmezlerdi. Yerlerine tercihan oğulları yetiştirilip subay olurlardı. İngiltere'de olduğu gibi, eski bir denizci ailesinden gelmiyenlerin subaylığa yükselmeleri müşküldü. Meğer ki fevkalâde bir kabiliyet ve başarı göstersinler (İ. H. Uzunçarşılı, Merkez Teşkilâtı, 433). Bu şekilde Osmanlı tarihinde, birçok namlı Türk denizci aileleri vardır.” (1)

(1)- T. Yılmaz Öztuna, “Osmanlılar’ın Yükselme Çağında Türk Denizciliği”, “Türk Kültürü” dergisi, Ayyıldız Matbağası Ankara, Ağustos 1965, Sayı:34, s:739-740