Deprem bölgesine gerçekleştirdiğimiz yorucu bir yolculuğun ardından üniversite kampusu tarafından şehre giriş yapıyoruz. Kaşımda parlayan birkaç cılız lambayla birlikte şehir karşılıyor bizleri.
Allah’ım, Leyla’sına kavuşmuş mecnun, anne kokusunu içine çeken çocuk misali kalbim heyecan yüklü.
Sanki kainatın bütün heyecan ritimleri hücrelerimden kalbime doğru koşuşturuyor.
YIKILMIŞ ŞEHİRLERDEN…
Deprem bölgesi yolculuğumuzda ilk yıkıntı Kahramanmaraş’ın Göksun’da karşıladı bizleri.
Devasa binaların yıkılmış, çatlamış, yana yatmış hallerini hayretle izliyorduk.
Yaklaşık 2 haftadır her gün ve neredeyse her saat televizyondan izlediğimiz deprem manzaralarını neden ilk defa görüyormuş gibiydik.
Neden garipsedik, hayretler içinde kaldık ve yüreğimizdeki endişenin kat sayısı arttı.
Yakıt bahanesi ile hemen bir petrole çektik aracı.
Geçmiş olsun diyerek girdiğimiz istasyon marketi adeta yağmalanmış gibi bomboştu. Muhtemelen deprem sonrası yaşanan süreçte ayakta kalan petrol istasyonları marketlerin yerini almıştı.
Görevlilerin mutsuz hali, sıra bekleyen insanların donuk benizleri garip duygularla buluşturdu bizi.
Sonrasında 60 kilometre uzaklıktaki Elbistan’a gittik.
Şehir merkezini gördüğümüzde bizi bir savaş alanı karşılıyordu. Bakınca görmek istemediğimiz bir manzara karşısında ne yapacağımızı bilemedik. Adeta nutkumuz tutulmuştu.
Sonrasında gördüklerimizi ifade etmeye kelimelerim yetmiyor, Nurdağı, Hassa, Kırıkhan, Hatay merkez.
AYAKLARI YERE BASAN YOZGAT’I GÖRMEK
İki gün boyunca gördüğümüz yıkıntılar sonrası Yozgat’a dönüşün heyecanını ayakları yere basan binalarla yaşadık.
Yozgat’ı, saatler önce gördüğümüz şehirlerle kıyasladığımda şükrün kelimelerle ifadesi bitmişti adeta.
Deprem bölgesi ziyaretim ve sonrasında yaşadığım duygu yoğunluğu farklı bir kulvara evrilmişti.
Yıkılan binaları görüyordu gözlerim, peki yok olan hayatlar?
Yozgat’ta o gün bu gündür binaların anatomik yapısını daha yakından incelemeye başladım. Allah korusun, yaşadığım şehirde aynı şeyler olsa ne yapar nerelere giderdik?
Sorgulamak zorundayız.
Yaşadığımız hayatı bize bahşeden Allah da bizlerden bunu istemez mi?
Yaşadığımız binalar, yediğimiz gıdalar, bir arada olduğumuz insanlar, her biri hayatımızın içinde bir şekilde sorgulanmayı gerektirmiyor mu?
Rüyada dahi göremeyeceklerimizi yaşadık son 1 ay içinde.
Dünyanın fani olduğuna inanıyorduk bu denli yapmacık olduğu ya da bir dün hakikaten bizlere dar geleceğine inanmazdık değil mi?