Vücudunuz sağlıklı, ibadetleriniz makbul, sofralarınız bereketli dualarınız kabul olsun saygıdeğer hemşehrilerim.
Ah! eski ramazanlar, çocukluğumun Ramazanları…
Gözlerimi kapatıp çocukluğumun Ramazanlarını düşünmek istedikçe, şöyle bir manzara gördüm. Çocukluğumda ramazanlar yaz aylarına denk gelirdi. Meltemin ılık esintisi ile, ay ve yıldızın koklaştığı, gecenin sessizliğini bozan ateş böceklerinin şarkıları ve teravih namazına yetişmeye çalışan insanların ayak sesleri. Cami temizliği, ramazan pideleri, ezanlar, salalar, kalabalık iftar sofraları, sofrayı dolduran yiyecekler, hoşaflar, tatlılar, sevdiklerinle paylaştığın unutulmaz dakikalar…
İftar sonrası kadınlı erkekli bir koşuşturma başlar. Herkes teravih namazı için hazırlanmaya koyulur. Toplanması gereken bir sofra, bazlama yapmak için yoğurulması gereken bir hamur var elbette. Bu görevler, evin genç kızı ve gelinlere düşer. Her zaman olduğu gibi.
Büyüklerin abdest alması için her evde bakır leğen ve bakır ibrik bulunurdu. Kolumuza taktığımız havlu ile birlikte, büyüklerimizin abdest almasına yardımcı olur ibrikten suyu ellerine dökerek abdest almalarını sağlardık. Kolumuzdaki havluyu sunar, kurulama işlemi bitene kadar büyüklerimizin yanında beklerdik. Aslında teravih namazına gitmeyi ben de çok isterdim. Mahallenin dargın, barışık, birbirini seven, sevmeyen buldukları her fırsatta babaanneleri araya sıkıştırdıkları konuşmaları yapmak için can atan teyzelerin yanında olmak gayet enteresan oluyordu.
Erkekler, her konuda olduğu gibi camide ayrılan bölüm konusunda da şanslıydı. Onlara ayrılan birinci kat geniş, ferah havadardı. Kadınlar ise daracık merdivenden yukarı çıkmak zorundaydı. Ama bu o kadar kolay olmuyordu, bazı teyzeler yarı yolda mola vermek zorunda kalıyordu. Yorgun bedenleri ve balık etli vücutları için zor bir maratondu. zorlanarak da olsa kadınlara ayrılmış bölümde balık istifi şeklinde, hepsi birbirinden farklı, irili ufaklı rengarenk halıların üstünde yerlerini alırlardı. Kendilerine seçtikleri yere dizüstü oturan teyzeler tespihlerini yanlarına koyar, ilk iş perdenin kıvığından aşağıda teravih namazı için yerini almış beylere gizliden göz atar, sanki suç işlemiş gibi perdeyi hemen eski haline getirir, yanındakinin kulağına hızlı bir hamleyle bir şey fısıldayıp, İstifini bozmadan namaz pozisyonunu alırlardı.
Hepsinin başında aynı model, değişik renk yemeni olurdu. Yemeniler kesinlikle kapalı Çarşı’dan, rahmetli Necati Bakıcı’dan alınmış olmalıydı. Bu tülbentler kesinlikle naylon olmamalıydı, ve tokat yaprağı desenli olanını takan, etrafında iğne oyası, mekik oyası, firkete oyası bulunduran en çok rağbet göreniydi. Hepsi bir modelden yaşmak denilen şekliyle baş ve boyun bölgesini saracak şekilde başlarını örter imamın komutuyla namaz başlar, hep beraber namazlar kılındıktan sonra, daracık merdivenden namaz sorası yorgunluğu ile insan üstü çaba harcayarak aşağı inmeyi başarırlardı. Aşağıda her gün gördükleri, hasbıhal ettikleri, Canciğer konu komşunun erkekleriyle temas kurmamak için büyük çaba harcar ağız kısmını göstermemek için, kendini sarıp sarmalayıp başlarını hiç yukarı kaldırmadan ayakkabılarını bulup ayaklarına taktıkları gibi üçer dörder gruplar halinde evin yolunu tutulurdu.
Ben de bazlama hamuru yoğurmak, bulaşıkları yıkayıp, sahur için hazırlık yapmak üzere evde kalırdım. Hamur yoğurmak o kadar da kolay bir iş değil, annemin sayesinde.!
Bir gün önceden kalan hamurdan bir beze koparılıp, mayalanmaya bırakılan ekşi hamur ismi verilen maya ile yoğurulacak ve kullandığın kapta hamur bulaşığına rastlanmayacak hamuru tek elinle yoğuracak diğer elini hiç kirletmeyeceksin ki elinle dokunduğun malzemelere ya da hamur un bulaşmasın. Bazı günler çok yalvarıp teravih namazına beni de götürmeleri için ikna eder ve ben de giderdim.
Teravih namazı sonrası mahallenin gençleri daha önceden planladığımız gibi sokağın sonundaki, sokak lambasının altında buluşup lise caddesi turuna çıkardık. İşte bu bütün gün en çok beklediğim an idi. O an bütün yorgunluğumuzu unutur gecenin sessizliğini ayak seslerimiz ve sohbetlerimizle bozarak neredeyse 3 km kadar uzaklıktaki saat kulesine zamanın nasıl geçtiğini anlamadan, gençliğin verdiği heyecan, iç huzuru, ramazan ayının o eşsiz manevi desteğiyle ulaşırdık.
Ver elini lise caddesi!! üçlü gruplar halinde dizilir, “PTT “binası!! sonra askerlik şubesi gibi göz kamaştıran tarihi binaların önünden ilerleyip yine çok güzel bir tarihi eser olan Yozgat lisesine ulaşırdık. Tadım pastanesinin önünden geçerken de dondurmalarımızı almayı unutmazdık.
Gazete kağıtlarından yapılmış fişeklerin içinde miş miş kuruyemişten aldığımız çekirdekleri elimizden eksik etmeden birkaç sefer caddeyi turlardık. Turlama deyip geçmeyin, belki hayatta bir daha asla yaşayamayacağınız en güzel anlardır yaşadığınız. Mahşeri kalabalık ve herkesten gizlediğiniz, gizli gizli sevdasına tutulduğunuz, delikanlı ya da genç kızla o yürüyüş esnasında göz göze gelip bir an kalbinin yerinden fırladığını hissetmek, belki yaşanabilecek en güzel andı. Ömür boyu unutulmayacak.
Devamı yarın. Saygılar.