Ahmet Nazım Kafaoğlu, Temmuz 1336 (1920) yılında cereyan eden bu hadiseden sonra sabahın erken vaktinde Boğazköy‘den hareket eden Niyazi Bey müfrezesi, tahribat yapan çingene kafilesinin üzerine yürüyerek Çankırı dolaylarında Kızılırmak-Delice Kavşağı’nda istirahatte bulunan iki yüz çadırlık çingene kafilesine yetişerek çetin bir müsademeye girişti. Çingeneler büyük zayiata uğrayarak dağıldı. Çadırları, atları, bir takım gelin kızları yakalanarak şimdiki Vakıf Hanı’na getirildi. Ne hazin dir ki Niyazi Bey bu muvaffakiyetten sonra çok şımardı ve nihayet şımarıklığı kendi hayatına mal oldu.
     Niyazi Bey bundan sonra Kuvâ-yi Milliye‘ye katıldı. Kuvâ-yi Seyyâre toplu olarak İzbüyük Köyü’nde içtima etti. Eldavasoğlu Küçük Ağa, İnkabala Köyü’nden takriben yüz kişilik asi kuvvetle bu havalide durmadan tahribat yapıyordu.
     Kuvâ-yi Seyyâre, Tarhana Boğazı’nda Küçük Ağa’nın kurduğu bir pusuya düştü. Çatışma çok çetin oldu. Ondan fazla yaralı verdik. Fakat eşkıya çetesi de ağır zayiata uğrayarak dağılmaya mecbur edildi.
     Bu müsademe gününden iki gün sonra çok müessif bir hadise cereyan etti. Kuvâ-yi Seyyâre, Küçük Ağa’nın köyündeki evini yakıp yıktıktan sonra İzbüyük Köyü’nde toplanmıştı. Geceyi bu köyde geçirecek, sabahleyin Maden Köyü’ne yürüyecekti. İşte bu gece Kuvâ-yi Seyyâre’den ayrılan Kırım Köyü’nden Kolağası isminde Kürt asıllı bir ırz düşmanı, beraberine Arnavut İlyas isminde birini de alarak Maden’in Çiçeklihöyük Köyü’ne gidiyor. Asker kaçağı olan birinin evine girerek her ikisi birden masum bir Türk karısının nöbetleşe sabaha kadar ırzına geçiyor.
     Sabahın erken vaktinde hareket ederek Çiçeklihöyük Köyü’ne varan ikinci Kuvâ-yi Seyyâre, bu müessif hadise ile karşı karşıya geliyor. Bir çare kadını bir keçkere üzerine koyarak harman yerine kumandanın huzuruna getiriyorlar. Kadın sara tutmuş, baygın bir vaziyette. Hadiseye yakın alaka gösteren kumandan, Kuvâ-yi Seyyâre doktorunu celp ederek bir iki saat doktor müdahalesiyle kadın kendine geliyor. Kumandan kadına soruyor:
     — Tanır mısın?
     Kadın tanıyacağını söylüyor. Kuvâ-yi Seyyâre içtima ettiriliyor. Kadın keçkere üzerinde gezdiriliyor ve nihayet Kırımlı Kolağası’nı tanıyor. İkincisini tanıyamıyor. Harman yerinde Divan-ı Harp kuruluyor. Kırımlı Kolağası sorguya çekiliyor. Kolağası kendinden geçmiş vaziyette. Neticede hakikatte Kolağası’nın, Kuvâ-yi Seyyâre’nin geceyi geçirdiği İzbüyük Köyü’nde kalmadığı ve yakın arkadaşı İlyas’ı da alarak akşamdan sonra Kuvâ-yi Seyyâre’den ayrıldığı tespit ediliyor.
     Bunun üzerine Kolağası’na birtakım teminatlar verilerek hadiseyi anlatması söyleniyor. Neticede suç sabit oluyor. İdamına hüküm veriliyor. Fakat bu defa da Arnavutlar ve Kürtler ayaklanarak “İftiradır!” diye yaygaraya başlıyorlar. Hiç unutmam, memleketin yiğit Türk çocukları silahlarına davranarak işe müdahale ediyor. Orada, o anda ithamlar isteniyor. Pek tabii ki tarafların çarpışması bir an meselesi hâline geliyor. Arnavutlar ve Kürtler pabucun pahalı olduğunu anlıyor. Bunun üzerine Çiçekli Köyü harman yerindeki asırdide armut ağaçları bu iki ırz düşmanına kucaklattırılıyor. Makineli tüfeğe nokta ateşi yaptırmak suretiyle idamları sağlanıyor.
     Bu andan itibaren şu kanaat hasıl oluyor ki, Yozgat delikanlılarımız düşmanlarına müsamaha göstermeyecek ve tereddüte düşmeden imha edeceklerdir. Bu ameliyeden sonra Kuvâ-yi Seyyâre, Maden Kasabası’na geliyor. Üç gün istirahatten sonra Oluközü istikametinde yürüyüşe geçiyor.