Kandillerde,
Bayramlarda,
Özel günlerde yayınladığı mesajlarla muktedir olmaya çalışanların bol olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Ki 30 Ağustos gibi büyük zaferin yıl dönümünde yayınlanan içi kahramanlık nidaları ile dolu mesajların bir bölümü ile büyük bir heyecan deryasında kendimizi bulurken büyük bir kısmının ne kadar anlamından yoksun kaldığını görüyoruz.
Özellikle yönetici vasfı ile 30 Ağustos Zafer Bayramı’na özel paylaşımlarını kamuoyu ile paylaşırken, yaptığı paylaşım dışında o ruhtan ve millet olabilme şuurundan uzak yaşadıkları gerçeği çıkıyor ortaya.
Makama güç katmak yerine makamdan güç alan,
Hizmet yerine kişisel nimetler peşinde koşan,
Düşman ayağı değmemiş topraklara haram ayak izlerini bulaştıran,
En önemlisi de milleti gözünün içine bakarak uyutmaya, kendince kandırmaya çalışan.
Büyük Taarruz, yurdumuzdaki işgalci, emperyalist yapıya son ve kesin darbenin vurulduğu Anadolu’dan atıldığı bir zaferin adı.
Böylesine müstesna, özel ve kader yazgımızı belirleyen bir destanın yıl dönümünü sade ve göstermelik mesajlarla geçiştirmek çok masum gelmiyor açıkçası.
Yozgat’tan, Ankara’dan, Kırıkkale, Çorum’dan bakıyorum duruma inanın kaşıma çıkan tablo büyük bir karanlık çıkarıyor ortaya.
Her özel günde olduğu gibi yine en afili mesajı yayınlamanın gururu ile bu günü de karlı geçirdiğini düşünen yarın ne büyük bir yanılgı içinde olduklarını görecekler.
İlk defa 30 Ağustos günü 1924’te Dumlupınar Çal Köyü’nde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün katıldığı törenle Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan bir müstesna gün.
Çocuklarımıza, gençlerimize, yarınlarımıza tüm hücrelerine işleyinceye kadar anlatmamız gereken bir kutlu zafer.
Allah vatan topraklarını bekası ve yarınları için cephede mücadele vermiş, bırakın vatan toprağını aklından, zihninden niyetinden ihanetin zerresini kovmayı başaranlar var olsun.
Müsaadenizle kutlamanın ilk gününü anlatan mekanı cennet Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün konuşmasından şu kesiti sizlerle paylaşmak istiyorum:
-Efendiler, Türk vatanını fethetmek fikrini, Türk’ü esir etmek hayalini genel, ortak bir fikir haline koymaya çalışanların da layık oldukları sonuçtan kurtulamamış olduklarını gözlerimizle gördük. Efendiler, kendilerine bir milletin tarihi bırakılmış olan adamlar, milletin kuvvet ve kudretini, yalnız ve ancak yine milletin gerçek ve elde edilebilir menfaatleri yolunda kullanmakla yükümlü olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki bir memleketi zapt ve işgal etmek, o memleketlerin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete egemen olmanın imkânı yoktur. Halbuki asırların doğurmuş olduğu bir milli ruha, kuvvetli ve daimi bir milli iradeye hiçbir kuvvet karşı gelemez.
Esir olmak istemeyen bir milleti, esareti altında tutmaya güçlü olacak kadar kuvvetli zorbalar artık bu dünya yüzünde kalmamıştır. Türk milleti de son mücadeleleriyle, özellikle burada kazandığı zaferlerle, gösterdiği azim ve irade ile bilinen bu gerçekleri bir defa daha tarihin sinesine çelik kalemle kazımış bulunuyor.