Çocuk bir fidedir, nasıl aşılanırsa ona uygun kök salar, gelişir; olgunlaşma sürecinin şartlarına göre meyve verir, çevresindekilerin kâmil derecesine göre şerbet tutar. Bir insan çocuklukta ne ise yetişkin olduğunda da o minval üzeredir. “İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur.” atasözümüz tam da bunu karşılar. Çocuğun çocuk kalabilmesi, çocukluluğunun gereklerini yaşayabilmesi önemsenmelidir. Unutulmamalıdır ki çocuk, belli yaştan sonra ömrünün sonuna kadar yetişkinliğini yaşayacaktır, zaten.

Çocuklar akıllıdırlar ve toplumsal kurallara kısa zamanda uyum sağlamasını bilirler. İyi bir gözlemcidirler, başkalarının yönlendirmesine gerek kalmadan ortama uyarlar. Baskıyla yönlendirmelerine gerek yoktur. Bu uyumun olumlu yönde gelişmesi çevresindekilerin davranışlarıyla doğru orantılıdır. Sağlıklı çocuk, hayatın gerçeklerini yaşayarak gelişimini sağlayan çocuktur.

Çocuğun sevgiye ihtiyacı vardır ancak her şeyde olduğu gibi sevginin ölçüsünü iyi ayarlamak gerekir. Sahip çıkan, koruyucu ve duygusal yaklaşım yerine onun yanında olmaktır asıl sevgi. Ona inanmak, anlayış göstermek, güven vermek, yaptıklarını onaylamak sevginin en safiyane olanıdır, olumlu davranışlardandır.

Doğuştan zeki ve akıllı olan çocuk, kendi hâline bırakılırsa yetenekleri daha kolay ortaya çıkar. Çevresel etki sayesinde kurallı harekete zorlanan çocuk, içtenliğini kaybetmeye ve güdülere uyma sonucunda özgünlüğünü kaybetmeye başlar. Çocuk dünyayı kendi gerçekliği ile algılar, anlar ve gerçekliği yaşamayı sürdürür. Çocuk için en doğru olanı yine çocuk belirler. Yaptığı eylemden o sorumludur. Alacağı haz, mutluluk ve zevk ona aittir.

Çocuğun kişilik bilinci kazanmasında hangi etkilerden yararlanarak “kendi olma” aşamasını yakalayabileceği önemlidir. Çocuğun belli bir dönem içinde gösterdiği davranışlarıyla yargılanması telafi edilemez izler bırakabilir. Çocuklar kısa devrelerle farklı davranışlar gösterebilir ve bu davranışlarından bir müddet sonra vazgeçebilirler. Çocuklara yaramaz, huysuz, zekâ özürlü gibi rencide edici yergiler; aynı zamanda arkadaşları arasında çok akıllı, üstün zekâlı, en çalışkan gibi aşırı övgüler yapılması çocuk gelişimi açısından oygun deüildir. Çocukların kişilik gelişimlerinin normal seyrini bozacağı için yergide ve övgüde aşırıya kaçmamakta yarar vardır.

Çocuklar için hazırlanan eğitim ortamları, çocukların özellikleri dikkate alınarak tasarlanıp onların ilgilerini çekecek düzeyde hazırlandığı zaman, çocuğa göre bir eğitim ortamı hâline gelecektir. Çocuğun özgünlüğü düşünüldüğünde uygun olan, genellikle yapıldığı gibi çocuğu çevreye uydurmak yerine her yönüyle çevreyi çocuğa uygun hale getirmektir.

İnsan yavrusu diğer canlılara göre en fazla anne baba bağımlılığı yaşayan bir varlıktır. Gelişiminin yavaş seyretmesi sebebiyle yeme, içme, barınma ve bakım işlerinde yetişkinlere muhtaçtır. Bu muhtaçlığa rağmen çocuğun bağımlı bir ruhla yetiştirilmemesi, çocuğa özgür bir kişiliğe sahip olduğu bilinciyle yaklaşılması gerekir.

Çocuğa kendi olma özgürlüğünü veren ortamlar, çocuğun ortamı benimsemesini sağlayacak, duygusuna hitap edeceği için orada olmaktan mutlu olacaktır. Eğitim kurumları çocukların fiziksel, duygusal ve ruhsal yapılarına uygun olmalı ve ona uygun işlev görmelidir. Sağlıklı çocuk, hayatın gerçeklerini yaşayarak gelişimini sağlayan çocuktur. Hayatın gerçeklerinden uzak bir müfredat programı ve eğitim düzenlemesi çocuğun kişilik gelişimine katkı sağlamayacaktır.

Kurallı kuramsallı ortamlarda yetişen çocukların yaratıcılıkları köreltilir, kendilerini geliştirme imkânı bulamazlar. Özgür ortamlar, yaratıcılıkların ortaya çıkmasına fırsat veren ortamlardır. Üzülerek belirtmek gerekirse aile, çevre ve okulun kuralcı yapısı sayesinde ülke; söyleneni sorgulamadan yapan, uysal, otoriteye boyun eğen, eleştiriden korkan çocuklarla doludur.

“Yapma, dokunma, anlamazsın, kırarsın, yemezsen büyüyemesin, koşarsan yorulursun, yüzme boğulursun.” gibi altında tehdit ve korku yatan cümleler kullanıldığında çocuğun hayata olan güveni zedelenir, inancı zayıflar. Sonuçta çekingen bir kişilik ortaya çıkar. Öğrenilmiş çaresizlik tam da böyle ortamlarda kendini gösterir, gelişir ve çocuk yaşlarda kişinin davranışlarında yer bulmaya başlar.

Çocuğun ilk yedi yılı çok önemlidir. Kişiliğinin gelişmeye başladığı yıllar çocuğun kendi olma fırsatını bulması gereken yıllardır. Kurallar arasına sıkışmış, baskın çevrede yetişen çocuk; kendisinden bekleneni yapan, emir kulu olmaya mahkûm bir bireye dönüşür. Anne babalar ve eğitimciler, hayatın gerçeğini; sınırlamalarla, kısıtlamalarla monoton bir yapı oluşturarak öğretmek yerine çocuklara içlerindeki iyilikleri ve güzellikleri yeşertecek özgür ortamlar sunmalıdır.

Öğüt ve telkin çocukların hoşuna gitmeyen ve kolay kabullenemedikleri yetişkin davranışıdır. Öğüt ve telkin ven kişide, bildiklerini dayatma ağır bastığı için bu öğüt ve telkinler muhatabında doğal olarak karşı tepki oluşturmaktadır. Böyle bir ortamda istendik bir davranış elde etmek mümkün olmayacaktır.

Not: Haftaya “Çocukların Genel İhtiyaçları” konusunu sizllerle paylaşacağım.