“Îmânı elinde bir kor olarak taşıyan” ümmetin olarak artık çok bunaldık...
Gel, Ey Hakk’ın Habîbi!..
Yeniden İslâm’da diriliş muştusunu bütün dünyaya duyurmak, yeniden kalbimizi, rûhumuzu, gönlümüzü nûrânî güzelliklerle doyurmak ve "İslâmiyet'in insâniyet demek olduğunu" cümle beşeriyete yeniden göstermek için gel...
Gel, Ey Devâsız Dertlerin Tabîbi!..
Senin adını andığımız zaman, gönlümüze hep gül kokusu doluyor... Seninle dünyamıza sönmeyen bir güneş doğuyor... Sensizken gündüzlerimiz hep gece oluyor... Gecelerimizden hicret ediyor Hilâl, yıldızlar ışık vermiyor âsumana… Zifirî bir karanlık hükmediyor, zamana ve mekâna... Bizleri “Gül Devri” ne erdirmek, nûrunla sevindirmek ve onulmaz gönül yaralarımızın sızısını dindirmek için gel...
Gel, Ey Nebîler Nebîsi!..
Tevhîd bayrağını kalbimizin hafî tepelerindeki en yüksek burçlara çekmek; îmânın âsûde gölgesinde yer almayı en büyük nîmet bilen Gül Yetimleri’ne de; kedersiz sevinçlerden, elemsiz lezzetlerden ve sınırsız saâdetlerden nûrânî güzellikler bahşetmek için gel...
Gel, Ey İlâhî Aşkın Mürebbîsi!..
Bizler “Ümmetin” olabilme aşkını ve cehdini kaybettik asırlardan beri... İhtilâfın rahmet ölçüsünün, samîmiyet şartına bağlı olduğunu unuttuğumuz için birbirimize düştük yıllar yılı... Bize bıraktığın emânetlerden ne hazindir ki yüz çevirdik... Kaybettiğimiz kardeşlik şuuruna yeniden ermemiz, o muhteşem güzelliklere yeniden kavuşmamız için gel...
Gel, Ey “Güzel Ahlâkı Tamamlamak İçin Gönderilen” Ahlâk Âbidesi!..
Gönül dünyamıza hükümrân olan, gereksiz maksûdları, beşerî mahbûbları, geçici matlubları değiştirerek, hayat gâyemizin idrâki içinde bizleri Hakk’a hakkıyla kul edip, yaptığımız yanlışlıkları bütün neticeleriyle birlikte ortadan kaldırmak için gel...
Gel, Ey Çâresizlerin Çâresi!..
Asra saâdet yaşatmış, zamanı “Asr-ı Saâdet” yapmış Kâinâtın İftihar Tablosu...
Bizlere de sonsuz saâdetler bahşet... Beşeriyete insanlığını kazandırmak için teblîğ ettiğin İlâhî vahyi yeniden hayatımıza hâkim kıl... Yeniden kendine gelsin nisyâna terk ettiğimiz akıl… Hüzün ikliminden huzur diyarına yelken açsın, artık bu son fasıl...
Gel, Ey Vefânın Zirvesi!..
Biz anlatmaktan aciziz derdimizi... Her zaman olduğu gibi, yine Sen anla bizi... Yeniden Cennet-âsâ baharlara döndür ahvâlimizi...
Gel, Ey Kimsesizlerin Kimsesi!..
“Sana muhtacız... Sana en fazla muhtacız... En fazla Sana muhtacız...” Gönüllerimize taht kur... Lûtfeyleyip, kalbimizin en mûtenâ köşesine otur... Gel Ey Sevgili; gel, ne olur...
“Gel, Ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel;
Mi’rac’tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır...”
Gel, “Ey Sevgili!.. En Sevgili!..”
Şefkat ve şefâat eyleyip gel ki, Senin mübârek izinden uzaklaştığımız ve Senden uzak kaldığımız o gurbet asırlarındaki bitmeyen hüznümüz nihâyet bulsun, aldığımız nefesin yeniden bir anlamı olsun ve gönlümüz ebediyen “Gül” kokusuyla dolsun…
Gel, Ey Efendiler Efendisi!..
Bizlere "kardeşlerin” olabilme şerefini yeniden bahşet... Bizlere kul olmanın, Müslüman olmanın, insan olmanın güzelliklerini yeniden öğret...
Gel, Ey İnsanlığın Müjdecisi!..
Yardım eyle şu kimsesiz beşeriyete... Sahip ol şu mazlum ümmete... İmdat eyle bu aziz millete...
Gel, Ey Sevgililer Sevgilisi!..
Onbeş asır önce dünyaya doğduğun gibi yeniden doğ kalbimize… Yeniden hayat bahşeyle gönüllerimize… Yeniden dermân ol derdimize, -lâyık olmasak da- şefâat eyle bize...
SON