Bir toplumun tarihi süreç içerisinde ürettiği maddi ve manevi değerleri, onu diğerlerinden ayıran ve kuşaktan kuşağa aktardığı toplumsal yaşayış ve düşünce tarzına Kültür diyoruz.

Dil ile oluşturulan insani etkinlikleri kültür olarak nitelendirildiğine göre, felsefenin de en önemli aracı dildir. Dil gibi ortak alanda buluşan felsefe ve kültür ayrılmaz bir ikilidir diyebiliriz.

Düşünsel ve söz olarak insan hayatında yer alan mitoloji ile felsefenin birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Felsefenin ne olduğuna bakacak olursak;

Düşünce etkinliği olarak da bilinen Felsefe; varlık, bilgi, akıl, adalet, güzellik, doğruluk, gerçek ve dil gibi genel konular ve temel sorunlarla ilgili derinlemesine ve sistemli bir düşünme faaliyetidir. Bir düşünme etkinliği olan felsefe, yaşamın anlamı üzerine düşünmeyi sağlar.

Önceden kazanılmış bilgiler üzerine inşa edilen sistemli düşünce sistemi olarak kabul edilen Felsefe, insanın kendisi, yaşamı ve evren üzerine düşünme etkinliklerinin sonucunda ortaya çıkmış ve sadece bilginin peşinde koşan bir disiplindir. Yani bir amaca ulaşmak ve düşünce adına yürütülen mantıklı düşünce metodudur. Halk arasında buna “felsefe yapmak” da denilmektedir.

Felsefe, insanın kendisi, yaşamı, içinde yaşadığı toplum ve evren üzerine düşünme etkinliklerinin sonucunda ortaya çıkmış bir disiplindir. Düşünce üzerine derinliğine düşüncedir. Bilgiden çok, bilgiye ulaşma ve kesin sonuç alma kaygısı olmadan sorulara cevap arama ön plandadır. Felsefe yapanların işini kolaylaştıran soru sorma becerisidir. Hemen her konuda karşılarına çıkan sorulara akıl yürütebilmesi için gerekli temelleri sağlar

Bu felsefe tarifinden anlaşılacağı üzere mitoloji ve felsefe arasında bir ilişkisinin olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Felsefeden önce düşünce açıklama çabası olarak mitoloji vardır ve felsefi bir hususiyete sahiptir.

Bütün bilimsel, dilsel, sanatsal ve felsefi faaliyetler, dini, toplumsal ve ahlaki gelenek, görenek ve adetler kültürü oluşturduğuna göre felsefe ve mitoloji kültürün vazgeçilmezlerindendir. Felsefe fikrin oluşumuna hizmet ederken mitoloji, geliştirilen fikrin nesilden nesle ulaşmasını sağlar.

Genel olarak kısaca üzerinde durduğumuz mitoloji, felsefe ve kültür bir milletin var oluşunun ve yaşamasının temelini oluşturduğunu anlamamız zor olmayacaktır. Günümüzde dahi yaşatılan toplumsal gelenekler ve sanatlar, geçmişten günümüze kadar gelen mitolojik değerleri yansıtır. Mitolojinin kökleri çok derinlerde olan bir var oluşu ifade ederken felsefe, bir toplumun düşünsel yapısını ortaya koymaktadır. Kültür ise her ikisini de içine alan ve onların devamlılığını sağlayan bir unsurdur.

Üzerinde en çok yazılıp çizilen Yunan mitolojisinin merkezinde tanrılar vardır. Türk mitolojisinde ise doğa, sosyal ve kültürel temalar ağırlıktadır. Bundan dolayı bazı Türk mitolojileri İslami öğelerle birleştirilmesinde sakınca görülmemiştir. Hayatın gerçeğine ters düşmediği görülmektedir. Biliyoruz ki, tek tanrılı dinler silsilesinin son halkası olan İslam’ın kutsal kitabı Kur'an'da Yahudi ve Hıristiyan kaynaklı birçok mitolojik hikâyelere yer verilmiştir. Çoğunlukla tefsirlerde yer verilen benzeri hikâyeler, “İsrâîliyyât” olarak adlandırılmaktadır. İslam kültürü içine nüfuz eden bu anlatımlar zamanla inanç esasları haline geldiği dahi anlaşılmaktadır. Bu da gösteriyor ki hayatın gerçeğini öğretmede ve yaşantıyı kolaylaştırmada benzer anlatımlara yer vermek durumunda kalınmıştır.

Milletlerin şahsına münhasır olmasının en belirgin özelliği kültürel bağlarıdır. Bütün yaşam düzeyi onun üzerine kuruludur ve onunla varlığını sürdürür. Mitolojik anlatımların bir kısmı, günümüz insanının anlayışına ters düşüyor gözükse de kökü derinlerde olan toplumsal kültürün ürünüdür. Kökü derinlerde olan belli bir kültür düzeyine sahip olan milletler, milletler cemiyeti içinde vardırlar, varlıklarını sürdürmekte zorlanmazlar.

Yararlanılan kaynaklar:

Prof. Dr. Bahaeddin Ögel. Türk Mitolojisi I-II, Altınordu Yay.

Ahmet Yaşar Ocak, Türkiye Sosyal tarihinde İslam’ın Macerası, Timaş Yay.

Not: Haftaya “Çocukların Kültürel Gelişimde Mitoloji Etkisi” konusuyla birlikte olacağız.

DOKUNUŞLAR ARKA KAPAK YAZISI

İnsan, düşünen, akıl yürüten, niçin ve neden ilişkilerini merak ettiği için araştıran ve sorgulayan bir varlıktır. Hayatın dokunuşlarıyla yetinmez, özgün dokunuşlarla hayata anlam katmaya çalışır. Bunun sonucu olarak bulunduğu ortama damgasını vurmak ister.

Olayların gelişmesini tesadüflere bırakmaz. Yeri ve zamanı geldiğinde mutlaka müdahil olur. Yılanın kendine dokunup dokunmadığına bakmaksızın zehir akıtmasının önünü kesmeye çalışır. Bilir ki o yılan, bir başka gün mutlaka kendisine de dokunacaktır.

Köle olmayı değil, özgür insan olup, hayatına kendi damgasını vurmayı tercih eden, her bir birey insanca yaşamayı hak ediyor demektir. Sorumluluklarının bilincinde olarak yaşamayı prensip haline getiren biri olarak düşüncelerini paylaşabilen, insanca yaşamasını bilenlere selam olsun.