Enver Paşa, 22 Ekim 1917’de Birinci Ferik (bu rütbe ordudaki son rütbe olup, korgeneral ve orgeneral karşılığıdır) oldu.  Mahmud Şevket Paşa'nın suikast sonucu öldürülmesinden sonra kurulan Said Halim Paşa kabinesinde ve onun görevden çekilmesi üzerine 1917’de kurulan Talât Paşa kabinesinde de devam ettiği Harbiye Nâzırlığı görevini, 14 Ekim 1918’e kadar sürdürdü.
1921 yılının Ekim ayında Türkistan Türkleri’ni sömürgeci İngilizlere karşı birleştirme ve bir Tûran devleti kurma niyetiyle Teşkilât-ı Mahsusa’nın eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diğer ittihatçılarla birlikte Batum’dan Buhara’ya gitti. Tûran Kağanlığı’nı kurmak için çalışmalar yaptı. Ruslara karşı savaşan Basmacıları örgütledi ve Basmacı İsyanı’nın başlamasına destek verdi; fakat sonucu değiştirmesi mümkün olmadı. 1922 Şubat’ında komutasında topladığı Basmacı birlikleri ile Duşanbe’yi ele geçirdi ve oradaki Sovyet garnizonunu tutsak aldı. Ardından Horasan üzerine yürüyerek Kızıl Ordu birliklerinin Buhara ve Horasan’dan çekilmelerini istedi. 28 Haziran 1922’deki Kafiran Savaşı’nı kaybettikten sonra dağlara çekilmek zorunda kaldı. Enver Paşa;  4 Ağustos 1922’de, -Kurban Bayramı sırasında- Buhâra-yı Şerîf’in Belh-i Cevan vilâyeti sınırları içinde yer alan  -şimdiki Tacikistan’ın Başkenti Duşanbe’nin yaklaşık 200 km doğusundaki Belçivan kentine bağlı Obtar köyünün yakınlarında bulunan- Çeğen Tepesi’nde,  köyü saran Hagop Melkumov komutasındaki çok kalabalık ve ağır silahlara sâhip Kızıl Ordu askerleriyle çarpışırken, bir avuç adamıyla birlikte kahramanca mücâdele etti. Son nefesini verinceye kadar “elinde kılıç aslanlar gibi savaştı” ve 41 yaşında şehâdet şerbetini içti. 
* * *
“Şehîd-i Muhterem Enver Paşa Hazretleri, pek mukaddes ve âlî  bir maksat peşinde, Buhâra-yı Şerîf’in Belh-i Cevan vilâyetinin Çegan nam mahallinde mîlâdî 4 Ağustos 1922 ve kamerî 11 Zilhicce 1340 senelerinin Kurban Bayramı’nın ikinci Cuma günü, gündüz öğle vaktine karib bir zamanda hûn-i pâkini mahall-i mezkür toprakları üstüne akıta akıta kahramanâne ve merdâne bir surette rütbe-i şehâdete nâil olmuştur.”  diye ölüm tutanağı tutulan Enver Paşa, Buhâra ulemasının;  “Şehîd-i Âlâ ve Gâzî-i Nâmdar”   sıfatıyla vasfettiği, “Buhâra’daki evliyânın en büyüğü Enver padişâhımız” diye fetvâ verdiği ve Çeğen’deki mezarının Türkistan halkının ziyâret ve hürmetiyle kutsiyet kesbettiği kişidir.  
Türkistan Türkleri’nin tâbiriyle; “İttihad-ı İslâm Ordusu Baş Komutanı”  ve “Emir-i Leşker-i İslam-ı Buhara Enver Paşa Hazretleri”  Çeğen köyünde binlerce kişinin hüsn-i şehâdetiyle toprağa verildi. Ve Fars şâir Belîğ’in; “El İyd-i Ekber eyledi, biz mâtem eyledik!” dizesi bu tarihten sonra Türkistan’da dilden dile bir darb-ı mesel hâlinde dolaşmaya başladı. Ünlü tarihçi Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan Enver Paşa’nın cenâzesini şu cümlelerle anlattı: “Asgarî otuz bin kişi toplanmıştı; Belçivan boşalmış gibiydi, herkes Çeğen’e gelmişti. Ahali ağlıyor, hâfızların tekbir sesleri, yüksek sesle Kur’ân-ı Kerîm tilâveti, halkın feryatlarına karışıyordu.  Ben bu kadar ölü gördüm; hiçbirisi Enver Paşa’nın ebedî uykusu gibi müsterih ve huzurlu değildi. Sanırdınız ki, neredeyse gözlerini açacak ve size gülümseyecek…” 
Ve Türkistan’ın meşhur şâiri Çolpan ve Dilâver Cebeci Enver Paşa’nın şehâdeti üzerine şu şiirleri kaleme almıştır:
“Feryadım boğsun dünyanın bütün varlığını;
Ümidim son ipini de koparıp atsın!
Gazaptan titreyen genç yiğidin
Dolmuş mermiler sinesine taş gibi,
Dağlarda özgürlük diye gezen bir geyiğin
Matemler inmiş kara gözlerine,

Deryalar, dalgalar titreten bir yiğit,
Yediği darbelerin kahrından yıkılıp kalmış,
Kurtuluş yıldızı sanki hiçliğe karışmış
Senin son canını da düşmanlar almış.
Marmara boyları, Edirne yolu...

Çatalca ovası, Boğaz geçidi,
Karpat dağları, Trablus çölleri
Güzel Selanik’in şirin bahçeleri.
Şehitlerin yüzüne damlayan nurlar,
Bizi kan ağlattı bu kara haber.

Berlin sokakları yiğidin birini
Dopdolu koynuna alıp sardı,
Tiflis’in havaları da bir kurtarıcı yiğidi
Kara kanlara boyayıp toprağa saldı.
Tarihin rengini kanlarla karartıp dolduran

En son ümidinizi de kana boyadı o Belcivan
Ah nasıl uğursuz zamanlar gelmiş,
Feryadım dünyanın varlığını boğup öldürsün,
Kapkara bahtına şeytanlar gülsün!”

ÇEĞEN TEPESİ.
“Bir ceviz ağacı, bir duru pınar,
Ve gökte gümüş bilmeceler...
Vurur kutlu toprağın bağrında iki yürek,
Koşan bir atın soluğudur
Çeğen Tepesi’nde geceler...

Çeğen Tepesi’nde geceler,
Uzun, yorgun ve yeniktir...
Her bayram sabahı uyurken kuşlar,
Emer hürriyetin parmaklarını bir yılan.
Kızların parmakları inceciktir...

Kızların parmakları inceciktir,
Kzar gider o güzelim saçları;
Daha söylenmemiş türkülere...
Gözlerine koyu gölgeler indirmiş,
Buhara’nın ağaçları...

Buhara’nın ağaçları,
Ve göğe dua ağdıran bacalar...
Nerdesin ey dokuz şavklı yıldızım!
Sabrın sınırlarına dayandı,
Çeğen Tepesi’nde geceler...
* * *