Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayatını objektif bir bakış açısıyla inceleyen, ahlâkını ve ortaya koyduğu ölçüleri tarafsız olarak değerlendiren akl-ı selim sâhibi her insanın vereceği nihâi hüküm; “Her alanda en güzel, her işte en mükemmel ve her davranışı eşsiz bir model olan tek bir insan vardır, o da Hz. Muhammed’dir. ” olmuştur / olacaktır… Gerçekten de dost-düşman herkes ittifak etmektedir ki, bütün üstün vasıfların tek kişide toplandığı yegâne örnek Allah Resûlü’dür (s.a.v.)… Kur’ân’da da “üsve-i hasene”[1] diye vasfedilen Efendimiz’in âile yaşantısını incelediğimiz bu yazımızda; örnek bir baba ve eşsiz bir dede olan Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) hayatından kesitler sunacağız
O; merhamet, hilm, şefkat ve muhabbete yeni ufuklar açan örnek bir babaydı:
Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) üç erkek dört kız toplam yedi çocuğu dünyaya gelmişti. Bunlardan “Kâsım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma, Abdullah (Tayyib-Tâhir)” adlarındaki altı çocuğunun annesi Hatîce-i Kübrâ (r.anha) Vâlidemiz’di.[2] Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in Medîne’de dünyaya gelen oğlu “İbrahim”in annesi ise Hz. Mariye’ydi… İbrahim hâriç, diğer erkek çocukları bis’etten evvel doğmuş ve vefât etmişlerdi… Kızları ise risâlet devresine yetişmişler, fakat Hz. Fâtıma (r.anha) hâriç, diğer kız çocukları da Resûl-i Ekrem (s.a.v.) hayattayken bâkî âleme vâsıl olmuşlardı… Hz. Fâtıma (r.anha) da, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) Hakk’a vuslatından sonra, bu hasrete altı ay dayanabilmişti...
Fahr-i Kâinât Efendimiz; Tevhîd mücâdelesinde pek çok sahâbîsini kaybetmenin derin ıstırabını yaşadığı gibi, en zor ayrılık ve en büyük elem olan evlât acısıyla da yüreği altı kez yanmıştı… Ancak en kederli anlarında bile tam bir teslîmiyetle İlâhî takdire boyun eğmişti. On altı aylıkken vefât eden oğlu İbrahim’i kucağına aldığında gözlerinden rahmet damlaları sel olup akmıştı… Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf (r.a.); “Sen de mi ağlıyorsun Yâ Resûlullah?” diye sorunca, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) muazzez dudaklarından; “Gözler yaşarır, kalpler mahzûn olur, fakat biz Allah’ın hoşnut olduğundan başka bir söz sarf etmeyiz. Vallâhi Ey İbrahim! Ölümün sebebiyle hepimiz üzgünüz.”[3] sözleri dökülmüştü…
Hz. Enes (r.a.); “Çoluk çocuğuna, âile fertlerine ve elinin altındakilere Resûlullah’tan daha düşkün, daha merhametli ve şefkatli bir kimse görmedim.”[4] demişti… O, kendi çocuklarına gösterdiği ilgiyi diğer sahâbî çocuklarından da esirgemez, çocuklar arasında ayrım yapmadan sevgi ve şefkatini bütün cömertliğiyle onlara dağıtırdı… Allah Resûlü (s.a.v.), çocuklarla sohbet eder, onlara büyük insan gibi davranır, onları eğitir, binitinin terkisine bindirir, ödüllendirir ve sevindirirdi.[5] O, yaramazlık yaptıkları zaman çocuklara öfkelenmez ve onlara çocuk olmaları hasebiyle daha çok müsâmaha gösterirdi... Efendimiz, eşlerinin eski kocalarından olan çocukları da kendi öz evlâdı gibi sever, hiçbir ayrım gözetmeden hepsini himâye eder, muhabbet gösterir ve onları da şefkat kanatlarının altına alırdı. Zâten O, bütün sahâbî çocuklarına karşı çok büyük bir sevgi beslerdi... Hattâ, müşrik çocuklarına karşı da çok müşfik davranırdı…
O, evlâtlar arasında kız-erkek ayrımı yapmaz ve yaptırmazdı; “Allah’tan korkunuz ve çocuklarınız arasında adâletli davranınız.”[6] buyururdu… Kendisi dört kız babası olmakla iftihâr ederdi… O; “İki veya üç kız çocuğunu güzelce terbiye edip büyüten, evlendiren ve daha sonra onlara iyiliklerini devam ettiren kimsenin Cennet’te kendisiyle yan yana bulunacağını”[7] da müjdelerdi… O, çocukların “Cennet çiçekleri” ve “Kalp meyveleri”[8] olduğunu belirtir, “Evlât kokusu Cennet kokusundandır.”[9] derdi…
O, ebeveynin evlâdına bırakacağı en güzel mîrasın, güzel ahlâk ve terbiye olduğunu söylerdi.[10] Ve bu mevzûda şunları da ifâde ederdi: “Hiçbir ebeveyn çocuklarına güzel bir terbiyeden daha değerli bir mîras bırakamaz.”; “Allah’tan (c.c.) sakının, çocuklarınız arasında adâletli davranın; şüphesiz ki Allah (c.c.), çocuklarınız arasında öpücüklerinizde bile eşit davranmanızı ister.”[11]
[1] Ahzâb, 33/21
[2] M. Yusuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, III, 196; İbn-i Sa’d, Et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I, 90
[3] Buhârî, Cenâiz 14; Müslim, Fedâil 62
[4] Müslim, Fedâil 63
[5] Hanbel, Müsned, I, 293
[6] Buhârî, Hibe 12; Nesâî, Nuhl 1
[7] Ebû Dâvûd, Edeb 120; Hanbel, a.g.e., III, 97
[8] Osman Nûri Topbaş, Şebnem Dergisi, 2003-Nisan, Sayı: 3
[9] Süyûtî, Câmiu’s-Sagîr, II, 2285
[10] Tirmîzî, Birr 33
[11] Buhârî, Hibe 12
Devamı yarın