İnsanoğlunun doğumla ölüm arasındaki nefeslenme durağıdır dünya. Yüce Allah, insanoğlunu yarattığında, doğruyu ve yanlışı göstererek, sonunda ödül ya da cezanın vaat edildiği bir imtihan dünyasıyla baş başa bırakmıştır. Doğumundan ölümüne kadar, derecesine göre imtihanlara tabi tutmuştur kullarını. O yüzden hayatımızı geçirdiğimiz bu durağa “İmtihan Dünyası” diyoruz. Kur’an’a göre imtihan; göklerin ve yerin yaradılış sebebidir. Ölümün ve hayatın gayesidir. İmtihansız bir hayat mânâsızdır. İmtihanın gayesi, insanın dinî, ahlâkî ve toplumsal açıdan olgunlaşmasını sağlamaktır. İnsan başına gelen her türlü sıkıntıda; karar verme, en doğruyu seçme, sabretme, Allah’a sığınma ya da tam tersi; isyan etme, kabullenmeme, vazgeçme, nefsine uyma gibi tercihlerle baş başa kalarak hayatını şekillendirir. İşte bu noktada âhiret gününe, hesap gününe imanın derecesi de ortaya çıkmaktadır.
İnananlar bir imtihanla karşılaştıklarında ödül ve cezanın var olduğunu hatırlayıp ona göre adım atmaktadırlar.
Sabrı çıkar bu noktada, ölçüp biçmeden adım atmaması gerektiğini hatırlar, isyanın nefse uymak olduğunu düşünür bu noktada. İmtihanın sebepsiz olmadığını bilir. İmtihanın varoluş sebeplerinden birinin olgunlaşmak için olduğunu söyledikya, hayata en sağlam şekilde tutunmasına, olaylar karşısında daha mantıklı, daha geniş bir açıyla bakmasına, hayır gibi görünenlerde şerrin, şer gibi görünenlerde hayrın olabileceğinin ayeti kerimesinin hatırlanmasına sebeptir bu noktada imtihan. Hayatın her anında imtihanla baş başa kalan insanoğlu, hiçbir zaman gâfil olunmaması gerektiğinin farkında olarak hep uyanık ve heyecan duygusuyla yaşar.
Kazanmak ya da kaybetmek, başarmak ya da başaramamak endişesiyle evde, sokakta, iş yerinde, kısacası hayatın her alanında imtihan edildiğini unutmaz.
İnsanoğlu hem ilahî emirler, hem de maddi - manevi sıkıntı ve musibetler konusunda denenir.
Bazen çocuklarıyla, bazen eşiyle, kimi zaman öz kardeşiyle ve hatta kimi zaman da en yakınındaki anne babasıyla bile imtihana tabi tutulabilir.
Bazen de bir hastalık, bir âfet, ya da en yakınındakini kaybederek yaşar imtihanını.
Asıl mesele; evde eşimize, evlatlarımıza karşı tavrımızda, sokakta diğer insanlara karşı davranışlarımızda, iş yerinde haram ve helal kazanç noktasındaki kararımızda, sahip olduğumuz mal, mülk ve nimetler karşısında şükür ya da nankörlüğümüzde imtihana tabi tutulduğumuzu unutmayıp doğru adımı atabilmektir.
Başımıza ne gelirse gelsin her seferinde daha da olgun bir tavırla imtihanı karşılayabilmek ve başarıyla atlatabilmektir.
Bu da denenmenin, sınanmanın gâyesini en doğru şekilde idrak etmekle mümkündür.