15 Temmuz’un hemen ardından bir döviz mücadelesine gark olduk millet olarak.

Dövizle mücadele edecek ülkeyi içine düştüğü Batı baskısından, ekonomik harpten kurtaracaktık.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısına destek olanların sayısı bir anda artmaya başladı. İşler yolunda gidiyordu gitmesine ama bir şeyler eksikti.

İnsanlar çok kısa sürede dövizde yaşanan ani dalgalanmaların getirdiği kârlılığın çoktan sahou olmaya başlamıştı. Bal tutan parmağını yalar misali, inanç, siyasi görüş, millet, zümre farkı gözetmeksizin düştüğümüz sanal zenginlik çarkında savruluyorduk. Kazancın neden olduğu sarhoşluk 15 Temmuz’u da, şehitlerini de, o milli irade kavramını da unutturmuştu.

(Bakmayın siz yıl dönümlerinde devlet törenlerinde rol kesenlere.)

Geldiğimiz noktada kazancın kazancı hatta onun da kazancı üzerinden ince hesaplar yapan bir millet çıktı içimizden. Bir anda ayrılıklar bitti, tekdüze bir dünyada iki elmanın yarısı gibi olduk; kandıranlar (kazananlar), kandırılanlar (kaybedenler).

İçinde bulunduğumuz ülke düzeninde bu kavramların ötesinde bir değer yargısı, dava, vatan, millet olma şuuru gören var mı pek çoğumuzda.

Milletteki bu değişim ve dönüşüm (!) haliyle siyasi iktidarı ve onun rakiplerini de değiştirdi.

Nasıl mı?

Bir örnekle detaylandıralım mevzuu.

EYT denilen aslında sonu ne olacağı belli olmayan serüvende gazeteci olmam hasebiyle pek çok insandan yanıtı uzmanlık isteyen sorular aldım.

Birkaç gün önceki sohbetimizde EYT’den emekli olma hayali ve umudu ile avunan bir abi;

- Sen bilirsin gazeteci, EYT’nin kapsamı genişletilecek mi, dedi.

İlgilenmiyorum ve de bilgim yok dedim.

- Kapsamı genişletmezlerse kapsama girmeyenler oy vermez dedi.

Yahu ne ara oyumuzu rüşvetle verir olduk, dedim bir anda.

EYT çıkacak mı çıkmayacak mı, kapsamı genişleyecek mi genişlemeyecek mi, maaşı çok mu olacak az mı olacak?

Asgari ücret indi mi, bindi mi?

Teşvikler, destekler, vergi afları, ceza evi afları havalarda uçuşurken, memnun edilenler kadar edilmeyenler ordusu çıktı ortaya.

Geçenlerde Köylere Hizmet Götürme Birliği’nin taşeronları dert yandı, dün de Sorgun sokaklarında kadro alamayan İl Özel İdaresi taşeronları karşıma çıktı.

Sosyal medyada staj mağdurlarından tutunda şuan aklıma gelmeyen niceleri.

Siyasi iktidar yaklaşan seçimler öncesi yaşanan krizin etkisini azaltırken vatandaşın oy verme duygularını da artıracak hamle üstüne hamle yapmanın derdine. Ya karşı taraf, mağdurların sesi (!) olarak iktidarı daha çok köşeye sıkıştırmaya, devlet kaynaklarına daha çok zarar verdirmeye yönlendiriyor.

Ocak ayı bitti Şubat’a girdik! Muhtemelen Martta emekliye, asgari ücretliye yeni zamlar gelecek. Onlara zam demek esnafa yük, sigorta primlerinde artış, verilere, yemek ücretlerinden tutun da bilumum giderleri artırmak dolayısı ile esnafı nefes almaz hale getirmek demek.

E, bir de bu işin paralı fırsatçıları var. Kimler onlar, zenginler, orta zenginler, az zenginler, fırsatı değerlendirecek kadar parası olanlar, parası olmadan borçla fırsatçı olmaya çalışanlar.

Ağalar, beyler, bayanlar bu gidiş nereye?

Hiç mi çocuklarımızın hatırı, yarınlarına dair gelecek kaygınız(mız) yok.

EYT ve daha bilmem ne hakları alacağız diye devlete gözümü dikmeye devam edeceğiz?

Ya da adı krizle mücadele ya da seçim teşvikleri her neyse verdikçe vermek oyunuzu yüzde kaç artıracak dersiniz?

Milleti iktidarın üzerine ekonomi ile yürütmeye çalışan muhalefet, iktidara düşmanlık ederken doğmamış çocukların yarınlarına hançer vurduğunuzun farkında mısınız?

Ve benim necip milletim, bizler oyumuzu ne ara parayla verir olduk!

Buradan sayın büyüklere sesleniyorum, vermeyin, verdiklerinizi de lütfen geri alan. Devlet-i ebed-müddet inancının içini dolduracak olan milletim ne araba bu hale geldi?

Aynaya bakmıyorsanız çocuklarınızın gözüne bakın ve bu çılgınlıktan vazgeçin.

Ezileceksek de bırakın ezilelim ama yarınlarımız heba olmasın abiler. Yazıktır!