Ben İstanbul barosuna kayıtlı. 30. yıl plaketi almış bir avukatım. İki kez Baro başkanlığı seçiminde aday oldum. 2010 yılında beş grubun katıldığı seçimde hukukun üstünlüğü grubu olarak ikinci olduk. Hatta baro meclisinde ikinci grup olarak yer aldık. Bir kaç kez boro meclisi toplantısında söz aldım. Görüşlerimi ifade ettim. Hemen her toplantı iktidar partisi eleştirisiyle başladı, böyle devam etti. Yine Ak parti eleştirisiyle son buldu. Ne zaman ki söz aldım, yuhalama ile karşılaştım. İstanbul Barosu ve bu baroya kayıtlı avukatların davranışlarını tahlil konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahibim. Kendimi böyle tanıttıktan sonra bazı hususları yazmanın tam da yeri olduğunu düşünüyorum.

İstanbul Barosunun yönetiminde CHP yanlısı kişilerden başkasına yer olmadığını müşahede ettik. Bunun delili olarak baro Başkanlığı yapanların tamamının CHP’den milletvekili adaylığı başvurusu yapmış olmasıdır. Bu tesbitimizi seçim başvuru kayıtlarından görmek mümkündür. Bu kişiler İstanbul Barosunu CHP’nin arka bahçesi olarak gördüler. Garip olan şu ki, CHP bunların hiç birini milletvekili yapmadı. En son olarak Ümit Kocasakal’ı da partiden attı.

İstanbul, Ankara, İzmir Barolarının siyasi tutumlarını bilmeyen yok gibidir. Dahası milletin değerleri ile sorunları olan bu baroların yöneticileri her fırsatta milli ve manevi değerlere adeta savaş açtılar. Her fırsatta hükümete karşı beyanda bulunmayı kendilerine siyasi görev edindiler. Muhalefet partisinin dahi yapmadığı bir sert muhalefet içine girdiler. Hatta hükümete karşı muhtıra başlığı adı altında bildiriler yayınlamışlardır.

Bu Baro yönetimleri sözde demokrasi mücadelesini sadece kendi siyasi görüşlerine aykırılık gördüklerinde yaptılar. Başka görüşte olanların uğradıkları hak ihlaline karşı bırakın bir mücadele vermeyi, bir tekmede bunlar vurmaya kalktılar. Mesela, yıllarca süren baş örtüsü zulmüne alkış tuttular. Yetmedi adliye içinde baş örtülü avukat avına çıktılar. Adliyelerdeki baro levhalarına ilanlar asarak, adliye içinde başörtülü bir avukatın görülmesi halinde, bu duruma şahit olan avukatların bunu bir tutanakla baroya bildirmelerini dahi istediler. Yani avukatları muhbir yapmaya kalktılar.

Şimdi bu sahte demokratlara sormak lazım. Şayet siz hukukun üstünlüğünden ve demokrasiden yana iseniz milletin değerlerinden olan başörtüsü zulmünü niye alkışladınız? Hatta niye zulmün bir parçası oldunuz? Neden Leyla Şahin davasında baş örtüsü aleyhine savunma yapmak için mahkemeye müdahil olmak istediniz? Ayrıca neden avukatlık stajını bitirmiş başörtülü avukatlara yemin dahi yaptırmadınız?

En son Ankara barosu yönetim kurulunun “ “çağlar ötesinden sesi gelen ” ifadesiyle Diyanet İşleri Başkanına saldırması ve inandığımız değerleri aşağılamaya kalkması bardağı taşıran son damla olmuştur. Pardon! beyler siz kimsiniz? Cürmünüz kadar yer yakarsınız.

Şimdi kalkmış Sözde demokratlar adalet yürüyüşü yapıyorlarmış. Ne olmuş ki, Türkiye’de? Efendim bir kaç büyük ilde yeni barolar kurulacakmış? E.. ne var bunda? Yeni bir kaç Baro daha kurulması niye sizi rahatsız etti? Adaletsizlik bunun neresinde? Bu gün Türkiye’de birden çok sendika var. Aynı şehirde binlerce sivil toplum kuruluşu olan çeşitli isimlerde dernekler var. Bir sürü vakıf var. Bunlar var diye Türkiye’de kıyamet kopmuyor da, birkaç baro daha kurulunca mı kıyamet kopacak?

Mevcut baro benim ve benim gibi düşünen binlerce avukatı temsil etmiyor. Baro yönetimlerinin düşünce ve davranış biçimlerinden rahatsızlık duyuyorum. Üstelik ben bu baroya rızam ile üye olmadım. Zoraki üyelik yapılıyor. Benim istemediğim, değerlerimle kavgalı bir baroda mutlu olmamı kimse benden bekleyemez. Kendi değerlerime yakın kişilerden oluşan bir başka baroyu tercih etme imkanım olmalı. Adaletsizlik bunun neresinde? Asıl adaletsizlik tek tip düşünceye sahip kişilerin hüküm sürdüğü bir ortamda zorla tutuluyor olmamdır. Demokrasi insanların düşüncelerine önem veren bir sistem ise farklı düşüncedeki insanların kendi oluşumlarına imkan verilmelidir.

Demokrasi konusunda geçmişi sabıkalı bu insanların, avukatın serbest iradesi ile üye olacağı farklı sayıda barolar oluşturulması için yapılmak istenen yasal değişikliğe karşı çıkmaları beklenen bir durum. Zaten bu sözde demokratlardan başka bir davranış beklenemez.

Bir diğer önemli husus da şudur. Türkiye’de üye sayısı binin altında olan 35 baro var. Ama İstanbul barosunda 43 bin avukat var. On kişilik yönetim kurulu ile bu kadar avukatın ihtiyaçlarına cevap verilmesi mümkün olmamaktadır. 100 kişi ile baro oluyorsa 2000 kişi ile niye yeni bir baro kurulmasın? Üyesi az olan barolar avukatların sorunları ile daha yakından ilgilenirken, büyük barolar mensubu olan avukatları ihmal etmektedir. Büyük barolara meslek yaşamı boyunca bir veya iki kere uğramış avukat sayısı oldukça fazladır. Tüm bu hususlar göz önüne alındığında İstanbul, Ankara ve İzmir de bir kaç baronun daha kurulması elzem hale gelmiştir.