Türk toplumunun önemli bir başka kültür dairesi, İslam’dır. Bu kültürün değerli şahsiyetleri de bizim kültür dairemizde önemli bir yer tutar. İnancımız olan İslam ve onu temsil eden şahsiyetlerde bizim için önemlidir. Bilinen bütün peygamber isimleri, severek ve isteyerek konulan isimler arasındadır ve vazgeçilmezlerimizden olmuştur.
İslam, Arap Yarımadası’ndan yayıldığı için Kur’an, orada yaşayanların dili olan Arapça olarak indirilmiştir. O dil İslamiyet’ten öncede vardı ve o millete aitti. Bundan dolayı diğer milletler için hiçbir kutsallığı yoktur. Kutsallık yükleyerek Arap kültürünü yaygınlaştırma amacından başka bir şey ifade etmez.
Sırf dini literatürde geçiyor diye herhangi bir Arap ismi de kullanılmamalıdır. Herhangi bir sahabenin ismi veya kutsal kitabımız Kur’an da geçen bir kelime diye çocuğu zor durumda bırakacak kelimelere dikkat etmek ve gerekli titizlik gösterilmelidir. İslamiyet çocuğa güzel isim vermeye, çocuğun ailesi üzerindeki haklarından biri olarak ilan edecek kadar önem vermiştir
Sık kullanılan ve uygun olmayan birkaç kelimeyi Arapça anlamlarıyla örnek göstermek istiyorum.
Aleyna: Üzerimize.Ünzile: İndirilmiş. Bade: Şarap, içki. Eflal: Yara, zarar, bozukluk. Efra: İşi gücü olmayan adam. Boş dolaşan kişi, kuruntulu, vesveseli adam. Sude: Ezilmiş, dövülmüş, sürülmüş, terleyen, boyalı, sürmeli. İrem: Allah’ın sevmediği yalan cennet. Merza: Hastalıklar, illetler, hastalar. Minel: den, dan ekidir, özel anlamı yoktur.
Halk arasında yanlış algısına örnek verecek olursak; Merza: Meleklerin kraliçesi olarak biliniyor. Fakat Merza ‘mariz’ kelimesinden gelir. Melek ile hiç alakası yoktur.
Minel’in anlamı ‘Cennetteki inci tanesi ‘ olarak geçiyor. Oysa tek başına hiçbir anlamı olmayan ektir
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, Kur’an da geçen birçok kelime asıl anlamlarından uzaklaştırılarak, olumlu ifadelerle teşvik edildiği görülmektedir. İlk okuyuşta iyi güzel gibi gözükse de aslında olumlu anlam taşımadığı görülmektedir.
Farklı bir konu:
Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav), isim konusunda her zaman hassas davranmış, insanların anlamlı isimlerle anılmasını tavsiye etmiştir. Bizatihi kendisinin fiilî olarak gösterdiği titizliğin yanı sıra, "Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağırılacaksınız; bu sebeple çocuklarınıza güzel adlar koyunuz." şeklindeki sözlü uyarısı da etkin rol oynamıştır
Peygamberimiz(sav), her kelimenin isim olarak konulmaması gerektiğini tavsiye etmekle birlikte, olumsuzluk çağrıştıran sahabe isimlerini dahi değiştirmiştir. Hakem ismini, Allah'ın bir ismi olduğu için; Hubab'ı, şeytan veya bir yılan cinsinin adı olduğundan; Şihab'ı da alev gibi yanmayı ifade ettiğinden beğenmemiş, onları bu sebeple değiştirtmiştir. Berre: İyi insan, kusursuz kimse, günahsız demektir. Berra ismini, bencilliğe ve kibre yönelme kaygısıyla Zeynep”e çevirmiştir.
En önemlisi de torunlarına verilen isimleri değiştirdiği ve olumlu çağırışım yaptıran ve anlamlı isimler verdiği hadis kitaplarında zikredilmektedir. Şöyle ki; Hz. Ali ilk oğluna “Harp” ismini vermek istemiş ona rıza göstermediği için “Hasan” ismi konulmuştur. İkinci oğluna da yine, “Harp” ismini vermek istemiş, Hz. Peygamber ona da mani olmuş, Hüseyin olmasını istemiştir.
Türk İslam kültüründe isim verme konusunda çarpıcı bir örnek ile bu kısmı bağlamak istiyorum. Tarihimize baktığımızda isimler çoğunlukla özenli seçilmiş. Aynı ismi taşıyan önceki insanların şahsiyetleri de hesaba katılmıştır. Peygamber efendimizin (sav) isimlerinden Ahmet, Mahmut isimleri sıkça ad olarak verilmişken, doğrudan İslam Peygamberini çağrıştırdığı için saygı duyulan “Muhammed” ismi Türkçeleştirilmiş ve “Mehmet” olarak değiştirilmiştir. Bir adım daha ileri gidilerek kahraman askerimize de “Mehmetçik” denmiştir. İsim takılan kişinin o ismi ne derece doğru taşıyabileceği hesaba katılmalıdır. Hiç kimse peygamberinin ismini söylerken kelimenin önünde veya sonun da olumsuz, hakaret içeren anlamda bir kelimeyle kullanılmasını istemez.
Birbirini takip eden üç yazıdan anlaşılacağı üzere ister milli ister dini olsun, çocuğa verilecek isim belirlenirken kendi kültür dairemizde kalma ve geniş düşünmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.