Kendine özgü istekleri olan çocuk özgürlük ister. Çocuk hayatının akışında özgürlükle özdeş olduğu müddetçe mutludur; sınırlamaları, engellemeleri sevmez. Çocuklar ne istediklerini iyi bildikleri gibi kafalarından geçenleri doğrudan söylemeyi yeğlerler. Dolaylı anlatım onlarda yoktur. Çocuğu anlamak, ona değer vermek, hangi durumda nasıl bir ruh hâlinde olduğunu kestirmek güç olduğu için ona anlayışla yaklaşmak en iyi davranış şekli olacaktır.
Çocuklar sevilmeye layık bir varlıktır. İstendiği an istendiği gibi sevgi gösterisinde bulunmakta sakınca görülmez. Kucağa almak, öpmek, şaka yapmak doğal olan davranışlar olarak kabul edilir. Yetişkinlerin yaptığı bu davranışlar karşısında çocuğun fikrini sormaya, ondan izin istemeye gerek yoktur diye düşünülür. Oysa onun rızası alındığında gösterilen sevgi değer bulacaktır.
Çocuklar bünyelerinin gelişmemesi ve hayat tecrübesine sahip olmamalarından dolayı korunmaya ve yardıma muhtaç, her konuda güdülenmeye ihtiyacı olan biri olarak görülür. Her konuda yetişkinlerin uyarı ve telkinlerine ihtiyaçları var diye düşünülür. Yetişkinler, öğüt verme konusunda ve yardım etme konusunda sınırsız yetkilidirler. Bu konuda onun ne düşündüğü veya ne yapmak istediği dikkate alınmaz. Ne kadar yemek yiyeceğini annesi belirler. Aç mı tok mu olduğu, iştahının olup olmadığı, kendisine sunulan yiyecek ve içecekle ilgili arzusu ya da tepkisinin olup olmaması sorulmaz. Vakti geldiğinde verileni yemek durumundadır. Hem de hepsini bitirmek şartıyla.
Giyeceği elbise, seçeceği arkadaş, okuyacağı kitap, seyredeceği film, oynayacağı oyun vb. gibi birçok konu yetişkinler tarafından belirlenir. Çükü en iyisini onlar bilir. Çocukların ne düşündüğü önemli değildir, zaten onlar çocukça düşünürler diye kabul edilir. Oysa kişilere göre değişim gösterse de davranışlar karşısında her insanın arzuları, istekleri, beğenileri, nefretleri vb. gibi çeşitli konularda kendine has sınırları vardır. Sınırları ihlal edildiğinde ise kişi rahatsız olur.
Çocuklarla olan ilişkilerde yapılan davranışlara karşı onun nasıl bir tutum takındığına dikkat etmek sınır ihlaline meydan vermemektir. Çocuğun özel alanına girmemek, sınırlarını gözetmek, onun varlığını kabul etmek ve değerlerine saygı duymaktır. Yemek istemiyorsa zorla yedirilmediği gibi giymek istemediği bir kıyafet de zorla giydirilmemelidir. Öptürmek istemiyorsa öpülmemelidir.
Sevmediği, istemediği bir başka kişiyle zorla arkadaşlık yapması beklenilmediği gibi ailesi istemiyor diye arkadaşından da uzaklaştırılmamalıdır. Çocuğa değer vermek, onu olduğu gibi kabul etmekten geçer. Her haliyle kabul görmeyen çocuğu gerçekten sevildiği konusu şüphelidir. Çocuğun, her yönüyle bütüncül bir varlık olduğu unutulmamalıdır.
Anne-baba sınırları koyarken çocuğun yaşını, gereksinimlerini, kapasitesini, kişilik özelliklerini, duygu ve düşüncelerini hesaba katmalıdır. Yaşına uygun açıklamalarla çocuk ikna edilmelidir. Çocuğa yapılacak anlamlı açıklamalar sayesinde onun da onayı alınmış olacaktır.
Anne-babanın çocuğun davranışlarına, isteklerine sıkça müdahale etmesi halinde çocuk, özgürlüğünün kısıtlandığı hissine kapılır. Bundan dolayı göstereceği tepki hırçınlaşmak ya da içine kapanmak türünde yansıyabilir.
Sınırların çok katı olması gibi özgürlüğün sınırsız olması da çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkiler. Davranış bozukluğu, sorumsuzluk, uyumsuzluk ve kabul görmeme gibi olumsuzluklar yaşamasına sebep olabilir.
Çocuklarda kişisel sınırlarının farkındalığı toplumsal yapıda, çocuğun algılanması açısından irdelenmesinde yarar vardır. İnsanlar arası ilişkiler en az iki kişi arasında gelişir. İlişki esnasında ortaya konmakta olan davranış biçimine her iki tarafın da rıza gösterdiği müddetçe bir anlam kazanacaktır. Taraflardan birinin duruma muhalif kaldığı halde davranışta ısrar edilmesi, onun taciz edildiğini gösterir ki, bu durumda da yapılan davranış insani olmayacaktır.
Not: Haftaya “Çocukluk Dönemleri” konusunu sizllerle paylaşacağım.