Yazı serimizin ikinci bölümünde Necip Fâzıl’ın “Türk, Türk milleti ve Türklük” hakkındaki görüşlerini ve “Türk milliyetçiliği” konusundaki düşüncelerini eserlerinden, şiirlerinden ve makâlelerinden örnek vererek tafsilatlı olarak ifâde etmiştik. “Türk-İslâm Ülküsü”nü rehber edinen ülkücüler de milliyetçiliği; sosyolojik, psikolojik ve ilmî bir âidiyet ve millet temeli üzerine binâ olan içtimâî bir hakîkat diye tanımlamışladır.
Fakir de, Üstad gibi İslâm parantezinde yorumladığı Türk milliyetçiliğini; Ötüken’den yola çıkıp Mekke’nin Tevhîd nûruyla yıkanan, Türk’ün ruh kökü üstünde yükselen, medeniyet tasavvuru ve millî kültür anlayışına göre biçimlenen, yaşama üslûbumuzun oluşturduğu turkuaz renklerle telvîn edilen; ahlâk, edep, vakar ve cihat ölçüleriyle şekillenen, İ’lâ-yı Kelîmetullah dâvâsına hizmet etmek için ümmet içindeki milletler arası fazîlet yarışında önde olmayı ve Ay-Yıldızlı bayrağımızı yeni ufuklara taşımayı amaçlayan millî bir mefkûre olarak târif etmektedir.
Fakire göre millet ise; imânın, kanın ve duyguların yoğurduğu, dilin yaşattığı, uzun bir tarihi süreç içinde müşterek kıymet hükümlerinin şekillendirdiği, aynı kaderin paylaşılıp, aynı sevinç ve elemin müşterek duygularla yaşandığı, şehit kanlarıyla vatan kılınan topraklarda beraber yaşama irâdesi ve geleceği birlikte inşâ etme düşüncesiyle ortak ideâllerin hayat bulduğu, millî kültürün ve medeniyet değerlerinin biçimlendirdiği, “nesep asabiyesi”nin çok üstünde yer alan ve çok daha geniş içtimâi bir gerçek olan “sebep asabiyesi”nin mensubiyet şuuruna dönüştüğü irâdî bir topluluktur.
Türk olmak ise rahmetli Mustafa Çalık’ın ifâdesiyle; “Ne etnik bir grubun adı ne de hayâli ve farâzî bir tasavvur olup, Türk soyundan gelenlerin inhisârında olmayan kültürel, târihî, coğrafî, sosyolojik, rûhî ve medenî bir mukadderat ve müşterek bir hüviyettir.”
Hemşerisi olmakla müftehir olduğum Üstad Necip Fâzıl su katılmamış bir Türk olup, Ehl-i Sünnet îtikâdının en fedâkâr mümessili olan ve Î’lâ-yı Kelîmetullah Dâvâsı için en fazla şehit veren mücâhit Türk milletine her türlü ırkçılık düşüncesinden arınmış tertemiz bir ruhla bağlı olduğunu sık sık dile getirmiş ve “Kanlı Sarık” isimli tiyatro eserinde;
“Ne Haçlı ne Şaman Türk
Müslüman, Müslüman Türk
Ölümsüz, kahraman Türk
Yeni yurtta yaman Türk
Her şey Türk’tür orada
Mekân Türk’tür, zaman Türk!”
dizeleriyle Türk milletinin fazîlet ve inanç değerlerini, cesâret ve celâdetini şiir diliyle de terennüm etmiş, Türk; “İslâmiyet’i kabul ettikten sonra gerçek Türk’ü bulan Türk”tür demiş, Türklüğün Müslümanlıkla eş anlamlı olduğunu mükerreren söylemiş ve “Sakarya Türküsü” şiirinde “Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur” diyerek âsumânı inletmiş olan bir Türk milliyetçisidir.
Ancak Necip Fâzıl Kısakürek’in Türk milliyetçisi olduğunu inkâr eden veya bu yönünü görmek istemeyen “Sait Halim Paşa ve Mehmet Âkif gibi vatan ve millet sevdâlısı klasik İslâmcıların şerefli fikrî ve ahlâkî mirasını taşımayan” günümüzdeki post modern siyasal İslâmcı takımı, Üstad’ı ideolojik amaçları doğrultusunda milliyetsiz, soysuz-sopsuz ve beynelmilelci birisi olarak görmek, göstermek istemişler ve gerçek Necip Fâzıl’ı yok edip, bunun yerine ‘kendi kafalarındaki Necip Fâzıl figürünü’ inşâ etmek için çalışmışlardır. “Kafalarını, gönüllerini Acem ellerinde ‘Lânetullah’lar eliyle estirilen rüzgârlara kaptırmış, ‘devrim’ sarasına kapılmış ve ‘Türk’ün ruh kökünden kopmuş” olan bugünkü bâzı İslâmcı takımının gaflet ve dalâlet içinde takdim etmek istediği gibi Üstâd, milleti ve milliyeti hiçbir zaman reddetmemiş, kitaplarında, konuşmalarında ve yazılarında Türk, Türklük, Türk milleti ve Türk milliyetçiliği ifâdelerini her zaman ve her zeminde tereddütsüz kullanmıştır. DEVAMI YARIN