Toplumda herkes gergin, öfkeli, birilerine çatmak için fırsat kolluyor gibi huzursuzluk had safhaya ulaşmış durumda. Tanımadığınız birine sokakta, iş yerinde, alışveriş merkezlerinde, herhangi bir yerde sıra beklerken bilmeden dokunsanız; kızılca kıyamet kopar, karşınızdakinin ezeli düşmanmışsınız gibi umulmaz saldırıya maruz kalmanız içten bile değildir. Trafikte giderken bir bakış, korna çalış, selektör yapma; görmemiş olduğunuz veya durum müsait olmadığı için arkadan gelene yol veremediğiniz zaman, biraz sonra yolunuz kesilip elinde sopalarla üzerinize yürüyen birilerini görürseniz şaşırmayın. Kadınını öldürürcesine döven kabadayılar, öğrencisini komalık hale getiren psikopatlar gibi yüzlerce örneğini sayabileceğimiz, insan zannedilip insanlıktan uzak yaratıklarla aynı dünyada yaşıyoruz, ne yazık ki...
Bu hale nasıl gelindi diye kafa yormadan önce yaşanılanların ne olduğunu doğru anlayabilmek için bilgilerimizi tazeleyecek olursak; bireyin, zihinsel, bedensel ve ahlaki olarak olumsuzluklara maruz kalmasının sonucu, ruhsal sıkıntılara sebebiyet vermesiyle yaşam kalitesini düşürmesi olarak izah edilebilen olaylara “şiddet” dendiğini hatırlamış oluruz. O halde yukarıda açıklananları şiddet kavramı içinde göstermemiz yanlış olmayacaktır. Şiddet denince sadece olumsuz fiziki davranış akla gelmemeli, zihinsel, ahlak ve duygusal olumsuzluklara ve ruhsal sıkıntılara maruz kalmasını da hesaba katmamız gerektiğini kavram açıklamasından anlıyoruz.
Gelişen benzer olayları, sadece günlük sıkıntılara bağlamanın doğru olduğunu zannedersek yanılmış oluruz. Tabiidir ki onlarla birlikte birçok etkenin gelişmelerin oluşmasına katkısı vardır. Mümkün olduğunca onlara değinmeye çalışacağım ancak öncelikle kültürel alt yapıya bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Toplumda kabul görmüş, “Kızını dövmeyen dizini döver.” sözünü ele alalım. Burada, kız çocuğunun doğru ve toplumsal yapıya uygun terbiye görmesi yönünde eğitim derinlikli bir söz olmasına rağmen, asıl anlamı yerine basit algıyla şiddete davet olarak yer almıştır. Bu ve benzerleri yanında doğrudan şiddeti olumlar veya gibi görünen, “Dayak cennetten çıkmadır.”, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin.”, “Yılanın başını küçükken ezeceksin.”, “Kocası değil mi, hem döver hem sever.” benzeri, toplumda kabul görmüş sayısız örneklerin, insanların zihinlerinde hiç de iyi bir çağrışım bırakmamaktadır.
Atasözleri ve deyimler az sözle çok ve derin anlam içeren söylemlerdir. Birebir kelime manasından öte mesaj ağırlıklı anlam yüklüdürler. Atasözleri ve deyimler cümleyi oluşturan kelime anlamlarının ötesinde mesaj nitelikli anlamlar içerirler. Dil ve kültürel alt yapısı yetersiz olan kişiler, o derin anlamları idrak edemedikleri için basit algılama şekliyle şiddet aracı olarak kullanmayı tercih eder olmuşlardır. Söylemdeki kast edilen değil de basit kelime anlamlarıyla kullanırsanız söylemdeki maksat yerini bulmadığı gibi maksadı aşan yönde işlev görür hâle getirilebilmektedir.
Akşam haber programları kendi başına bir âlem zaten; nerede olumsuz yaşantılar, vurmalar, kırmalar, cinayetler, trafik kazası denemeyecek düzeyde sorumsuz kişilerin sebep oldukları vahşet anları gibi ne kadar iç karartıcı haberler varsa o saate sıkıştırılmıştır. Bir defa göstermekle yetinmeyip defalarca tekrarlayarak ekran başındaki insanın bütün sinirlerini ayağa kaldırmaya yetiyor da artıyor bile.
Gündüz programları başka bir âlemdir, zaten. Her türlü gayri insani davranışların doğal olarak yaşandığını gösterip zihinlere nakşeden ve sayısız örnekleri pervasızca sergileyerek pekiştiren yayınlar şiddetin en alasını sergilemektedirler. Özelde seksen küsur milyonluk ülkenin herhangi bir köşesinde yaşanmış olumsuzlukları, her an ve her yerde oluyormuş doğallığında sunulması, toplumu yeterince germeyi başarıyor. Bu sayede reyting artırmanın, dolayısıyla reklam kapmanın peşinde olan kanal yetkilileri ise ceplerine girecek paraların keyifle ellerini ovuşturuyorlar.
Toplumsal huzur sadece kanuni yaptırımlarla sağlanamaz. İnsanların hoşgörü ve anlayışla birbirine yaklaşması, yaşadıkları ortamda ve muhatap oldukları yazılı ve görsel basındaki yaşanmışlıkların düzeyine paralel olarak davranış kazanırlar. O halde özellikle televizyon gibi günün büyük bir bölümümde insanlarımızı karşısına bağlayan programların toplumun menfaatleri gözetilerek hazırlanması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Sadece bu da yeterli değildir, izleyicilerin de ellerindeki kumandalar, bilinçli kullanmalarını gerektirmektedir. İnsanlık için faydasından çok zararı olduğu bilinen programları izlemekten vazgeçerek yapımcı ve yönetmenlere gerekli uyarıyı yapabilmeyi başarabilmelidirler.