Bizim babaannelerimiz tam bir otoriteydi. Onlar ne derse o olurdu. Ne hikmetse, dedelerimiz hakkın rahmetine vakitsiz vakitli kavuşmuşlar, babaanneleri bize bırakıp gitmişlerdi. Babaannelerimizin ”nazından dazı yarılırdı”. Bu bizim mahallede sıklıkla kullanılan bir atasözüdür.
Annelerimiz, onların hizmetlerinde saygıda kusur edemez, tabiri caizse karşılarında el pençe, divan dururlardı. Ellerini sıcaktan soğuğa pek vurmazlar, önemli olan ve gelinlerin tek başına yapması mümkün olmayan işlerde yardım ederlerdi. Biz eskiden büyük toprak Çanaklara, envai çeşit turşular kurardık. En az beş yada altı küp olmak üzere. Kışlık hamurlar kesilir, sebze kurutulur yufka ekmek yapılır. Bu ve buna benzer zor işlerde yardım ederlerdi.
Ramazan öncesi evlerde temizlik yapıldıktan sonra, Yozgatlı hanımların kendi temizliği sıraya girerdi. Mahallenin hanımları, hep birlikte evde hazırladıkları valizlerini ellerine alır yola koyulurduk. Ama, ne koyulma! Artık o gün bütün hanımları unutun. Çarşı hamamının kapısından girdikten sonra, tembihli babalarımızın öğle vakti getirip hamam kapısından teslim edip gidecekleri kıymalıyı içeriye almak dışında dünyayla ilişkileri kesilirdi.

Hamama girip eşyalar yerlerine asılıp tahtadan yapılmış bir dolabın içine istif edilmiş, altı terlik şeklinde oyulmuş tahta, üzerine ayağına giyebilmek için çakılmış bir parça deriden ibaret takunyalardan ayaklarına takar, kurnaların başına doğru ilerleyip yerlerini alırlardı. Almak ama ne almak! Yanlarında hacı Şakir sabunları, keseleri, lifleri, saç kremi görevi görmek üzere hamam tasına ıslanmış olan, herkesin bilmediği, yerini sadece birkaç babaannenin bildiği bir dağdan getirilmiş saç kili. İlk önce annelerimiz babaannelerimizin yıkanmasından başlar sonra çocuklar, en son kendileri. Ama bu yıkanma öyle bir iki defa defa ile bitmez. Sanki, bir sıra düşünün, bitip tekrar baştan başlayın, hiç arkası gelmeyen bir sıra. Bazı babaanneler, saçlarına kına yakar daha önceden babalarımızı çarşıya, aktara gönderip rastık aldırırlardı. Yıkanma işlemleri bittikten sonra, saçlarına kına yakılmış, kaşları simsiyah rastık çekilmiş babaanneler, ellerine aldıkları özel keseleri ile, derilerini soyup tüketene kadar kese yaparlardı. Başı kınalı, kaşına simsiyah rastık çekilmiş, keselenmekten kırmızı pancar halini almış yüzler hayatınız boyunca unutmayacağız eşsiz bir manzaradır.

Götürdükleri valizlerin içinde, hemen hemen bütün mutfağı sığdırmış olurlardı. Annelerimiz bizi önüne oturttuktan sonra, artık o başı, saçı unut. En az beş kez sabun sürülür, Allah‘ın verdiği bütün bütün bilek gücünü kullanarak, öyle bir yıkarlardı ki saç diplerini artık hissetmezsin . Yıkanıp sırası geçen sıra tamamlandıktan sonra tekrar yerini alır ve aynı çileyi bir daha çekerdi. Üstelik kesinlikle, kemik tarağın daha ince olan tarafı ile saçlar her defasında kökünden sökülürdü. Evden getirilmiş meyveler, lokumlar, kuruyemişler, tatlılar, ve tabii ki babalarımızın yaptırdığı kıymalı kapı önünde bekleyen natır kadına verildikten sonra, hünkâr sofrasına oturulur ve bir güzel ziyafet çekilirdi. Yemekler yenilir, bağ ekşisi buz gibi çamlık suyuyla sürahiye doldurulur, doğal içecekler, buz gibi ayranlar içilir. Yemekler yenildikten sonra tasını def olarak kullanan iki babaanne maniler, Sürmeli, türküler eşliğinde, unutulmayacak güzel eğlenceli dakikalara imzalarını atarlardı. Hamama ödenen paranın, tek kuruşu bile, boşa verilmiş hissi yaşanmadan, bütün gün, artık dermansız kalana kadar, hamamda yıkanılır, Ramazan’a kendi temizliklerini de yapmış olmanın haklı gururuyla girerlerdi.

Velhasıl saçları kınalı, kaşları rastıklı, Yorgunluktan tükenmiş anne ve babaannelerimiz hamam kapısı önüne çağrılmış, faytonlara binerek hastane caddesine yukarı doğru, küfül küfül Çamlıktan esen rüzgârın, hamamın sıcağında ve keseden kıpkırmızı olmuş yanaklarını buz gibi serinletmesininim ve o temizliğin verdiği iç huzuruyla evin yolunu tutarlardı..

Not: Herkese aksi suratını gösteren, tabanı toprak zemin olup ara sıra abdest aldığı ibrikle sulayan, gözüne taktığı gözlüğün numarası belki sekiz olup kalınlıktan gözlerini göremediniz, herkese ters olup sadece beni seven, mahalle bakkalımız bir seferinde” nereye gidiyorsunuz “diye sormuştu. Benim de muzipliğim bitmez ya “hamama gidiyoruz emmi, gel seni de götürelim” deyince Emmi dönüp dükkanına girdi. Ama mahallenin teyzeleri buna belki on yıl güldüler her hamam konusu edildiğinde mahalle bakkalını da davet etsene diye bana şaka yapmayı da elden bırakmadılar..