Öğretmenin saygınlığından söz edilecekse öncelikle öğretmenlik mesleğini doğru anlamamız gerekir diye düşünüyorum.
Yürütülen mesleğin “öğretmen” kelimesiyle anlatmanın da yetersiz kaldığı düşüncesindeyim. Öğretmenin asıl vazifesi öğreten değil soran sorgulayan, karşılaştığı durumlara göre çözüm üretebilen, var olan yeteneklerini geliştirip yetersiz olanları elde etme çabası gösteren, insanın yaratılış felsefesine uygun davranış kazandıran, mukavemet gücü geliştiren insan yetiştirmektir. Bunları yaparken de sürekli kendisini yenileyen, geliştiren; öğrencilerine bir şeyler kazandırmaya çalışırken bile kendisi yeni kazanımlar elde eden olmalıdır. Bunu yapabilen kişinin öğreten olmadığı gibi sadece eğiten olması da beklenemez. İsim konusunu dil bilimci ve konunun uzmanlarına bırakmanın yararına inananlardanım.
Konunun cevabı aranırken “eğitişim” kavramı etrafında düşünmek ve o hususlara cevap verecek ortamı oluşturmakla mümkündür. Yani öğretirken öğrenen, eğitirken eğitilen, her durum ve şarta uygun tavır alabilen ve karşılaştığı problemlerin üstesinden gelen insanla mümkündür. Böyle birinin yetiştireceği öğrenci de hayatı doğru anlaması ve içinde yaşayacağı şartlara göre tutum göstermesi mümkün olacaktır. Böyle bir kişinin çağın gelişmelerine açık olması yetmez, gelişmeler konusunda muhatap olduğu öğrencinin önünde giden ve onlara gerekli rehberliği verebilen olmalıdır.
Bu kadar önemli ve eğitimin olmazsa olmazı olan bir mesleğin çalışanlarıyla ilgili söylenilenlerin alana yansıması, insan yetişip gelişmesiyle doğrudan ilgili olan mesleğin olması gerektiği gibi ciddiye alınmasını sağlamak gerekir.
İnsan unsurunu işlemekle ilgili bir mesleğin; üstelik o unsurun kendi farkındalık bilinci oluşturmasına, bulunduğu ortama uyum sağlamasına, yaşam kalitesinin artırılmasına, kişilik gelişiminin oluşmasına ve ayrıca vatandaş olma seviyesinin belirlenmesine, sadece kendisi için değil yaşadığı topluma ve içinde yaşadığı dünyayı sahiplenme beceri ve yeteneği gösterebilmesine doğrudan etki eden bir meslek erbabı olan meslek olarak ciddiye alınmalıdır.
Eğitim-öğretim istendik davranış gerektirir. Davranış kazandırılmasında etkin olanın yeterli performansa ve meslek heyecanına sahip olmasıyla birlikte alanın gönüllü, istek ve heyecanla ortama katılmasını gerektirir. Bunu yapabilmenin vazgeçilmezi, insan psikolojisini doğru anlama beceri ve yeteneğine sahip olan, yaşanılan ortamda bulunanları motive etme gücüne sahip bir rehbere ihtiyaç vardır.
Görsel olarak insanı tatmin eden modern fiziki mekânların hazırlanması, çağa uygun her türlü teknolojinin sağlanması, en ileri düzeyde programların geliştirilmesiyle eğitimde başarı elde etmenin mümkün olamadığını yaşayarak görmekteyiz.
Yukarıda genel olarak önemi vurgulanan bir mesleğe sahip olanların, o derece toplum içinde saygın bir yeri olmalı ki genç neslin tercih etmesinde etkili olabilsin. “Hiç olmazsa öğretmen bari olsun.” Noktasında bir anlayışta yetiştireceği bir öğretmenden arzu edilen verimi beklemek beyhudedir. Bu saygınlık sadece özlük haklarının iyileştirilmesiyle mümkün değildir. Mesleği benimseyen ve bir ömür onunla yaşayacak olmayı göze alanlardan ve insan sevgisine sahip kişilerden olması gerekir. Psikolojisi problemli olan, empati gücü olmayan, çocuk sevgisinden yoksun, vazifesini ifa ederken insan ile bir arada değil de herhangi bir makine ile muhatap olduğunu zanneden, görev alanını mesai süresiyle sınırlayan kişiyle bu kadar önemli bir meslek icra edilemez.
Sosyal ve özlük hakları yönünden desteklenerek ekonomik yönden iyileştirilen, toplum içinde saygınlığı olan ve mesleğinden başka bir şey düşünmeyecek duruma gelen meslek, gelecek planlaması yapan genç nesil için aranan bir meslek olmalıdır. Seçkin ve zor ulaşılan bir mesleğin sahibi olan kişinin mesleğinin gereğini yapması, sürekli kendini yenileme ve tamamlama gereğini yerine getirmesinde problem yaşanmayacaktır.
Nitelikli yetiştirilmiş öğretmenlerle çadır ortamlarında bile eğitimde başarının yakalanacağını unutmamak gerekir. Geçtiğimiz iki yıl içinde pandemi dolayısıyla yaşanan olaylar, öğretmen ile aynı mekânı teneffüs etmeyen bir öğrencinin eğitim-öğretim yönünden yeteri faydayı sağlayamadığı yaşanarak görülmüştür. Kısa tecrübe de göstermiştir ki eğitim ortamlarında öğretmenin önüne geçebilecek, fiziki yapı ve teknolojik gelişme gibi başka değerlerin henüz mevcut olmadığının anlamak zor olmayacaktır.
Not: Gelecek yazımda fark yaratan öğretmene değineceğim.
ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEDE ALTERNATİF YAKLAŞIMLAR
Öğrenmede tek bir yöntem yoktur. Belirli bir öğrenme tekniği de yoktur ki, herkesin ihtiyacına cevap verebilsin. Her isteyen o yöntem ve teknik sayesinde hedefine ulaşabilsin. Bir insan için etkili olan yöntem ve teknik başkasında başarı etkisi gösteremeyebilir. Belirli bir hastalık için tesirli olan ilacın başka hastalıklarda işe yaramadığı, hatta birçok insanda aynı tür hastalıkta bile etki derecesinin farklı olabileceği gibidir. Özellikle insan gibi karmaşık ve her birinde farklılıklar arz eden kişiliklerin anlama, algılama ve etkilenme dereceleri de bir o kadar farklı olacaktır. Bu sebeple belirli bir öğrenme sitilinin herkese ve her yerde aynı derecede etkisini beklemek doğru olmayacaktır. Öğrenmeyi öğrenmenin gerçekleşmesi kişiden kişiye farklılık arz eder. Olaya, ihtiyaca, yere, duruma ve zamana göre her ayrı ortamda, herkes için farklı yaklaşımlar gerektirir. Bunun için öğrenen, alternatif bakış açısı ile öğrenim sürecini değerlendirmelidir. Öğrenime katılacak kişi ya da kişilerin zekâ kapasiteleri, zekâ yönetim becerileri, durumlara karşı gösterecekleri performans ve benzeri birçok unsur öğrenmenin gerçekleşmesinde önemli etkendir. Ayrıca kişilere ve olaylara göre kullanılan yönteminde etki derecisini göz ardı etmemek gerekir. Kişinin her durum ve ortamda kendi öğrenme yöntem ya da yöntemlerini belirlemesi, ona göre ortam hazırlamasına ihtiyaç vardır. Bu kitapta farklı öğrenme yaklaşımları ortaya koyarak insanlara kişisel ilgi ve yetenek alanlarını belirlemede bir ışık tutabilmek amaçlanmıştır.